Kurumlar çok önemli ama...

Türkiye’nin idari, siyasi kültüründe zaten yöneticisinin siyasi iktidar tarafından tayin edildiği bir kurumun tarafsızlığı havada kalmaya mahkûm bir kavramsallaştırmadır.

Kurumsal yapılar ekonomide, toplumda çok ama çok önemli.

Bu temel gerçeği iktisatçılar senelerdir biliyor, Prof. Daron Acemoğlu da tekrar tekrar hatırlatıyor, çok da iyi yapıyor.

Türkiye siyasetinin ve ekonomisinin en temel meselelerinin başında da kurumsal yapıların büyük zafiyeti geliyor.

İktisatçılar kurumlar derken yargı, eğitim gibi daha makro kurumsal yapılardan bahsediyorlar ama ben bugün daha mikro düzeyde üç küçük kurumdan bahsedeceğim.

Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) ve Anadolu Ajansı (AA) senelerdir üzerinde durduğum ve hemen kapatılmalarını, kurumsal, anayasal yapılarının da lağvedilmesini önerdiğim kurumlar.

Gerekçeleri de hem teorik hem de pratik alanda kanımca ortada.

Laiklik bir devlet niteliğidir, laik bir devlette de Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurum olamaz.

İnançlar adeta sonsuzdurlar, bu inanç dünyası çeşitliliği ve laik devlet ilkesi de sünni imamların maaşlarının vergi gelirlerinden ödendiği bir üst devlet yapısını kapsamamalıdır.

Bugün Türkiye’de Diyanet kurumundan rahatsız olan çok sayıda yurttaş ve vergi mükellefi bulunmaktadır.

Ancak, mesele şuradadır ki, bugünün müştekileri dünün bu kuruma sahip çıkanları idi.

Siyasi dengelerde radikal bir değişim olursa bugünün müştekileri de yarının DİB’i sahiplenenleri haline tekrar gelebilirler, tıpkı bugünün Diyanetçilerinin yarının müştekileri haline gelecekleri gibi.

Bu tür kurumlara, mesela Diyanet kurumuna kurumsal yapısının teorik anlamsızlığı üzerinden değil siyasi çıkarlarımız üzerinden yaklaşmayı çok seviyoruz.

Bugünün muhaliflerinin aklında yarınki bir iktidar değişikliği sonrası Diyanet kurumunu olması gerektiği gibi (!!!) çalıştırmak fikri vardır.

Sanki Rıfat Börekçi (1924 sonrası ilk Diyanet Başkanı) tekrar aramıza dönse ve kurumun başına gelse bu kurumun, Diyanetin, laik devlet ilkesi ile çelişmesi bitecekmiş gibi.

Ne geleneksel CHP’lilerin, ne AKP’lilerin devletin temel laiklik ilkesi ile bir düşünsel ilişkileri olmadığı için onların dertleri sadece bu kurumun bugün nasıl işlediğine ilişkindir.

Aynı analizi TRT ve Anadolu Ajansı için de yapabiliriz.

Kamu yayıncılığı gibi bir kavram artık (ve bence eskiden de) anlamsız olduğu için TRT ve AA gibi kurumların kamu yayıncılığı, objektif haber üretme ve dağıtma gibi işlevleri de anlamsızdırlar.

Bu kurumların da, TRT ve AA, reforme edilmeleri, yarın daha işlevsel hale gelmeleri olanaksızdır.

Bu olanaksızlığın da iki temel nedeni vardır.

Birincisi tüm bu kurumların, DİB, TRT, AA ve burada saymadığım başkalarının, teorik anlamda işlevlerinin anlamsız oluşudur.

Bu olumsuz özellik de sadece bize özgü bir özellik değildir, batı demokrasilerinde de benzer kurumlar vardır, bazı TV kanallarının kamu yayıncılığı yaptığı, devlet haber ajanslarının objektif haber ürettiği gibi iddialar hâlâ seslendirilmektedir ama kanımca bu iddialar zamana karşı dirençlerini hızla yitirmektedirler.

İkinci temel neden ise daha bize özgü bir nedendir, kurumsal yapılarımızın büyük zafiyeti nedeniyle bu kurumların zaten kamusal üretim yapmaları olanaksızdır.

Örneğin, TRT konusunda nostaljik takılanlara, yarın bu kurumun objektif habercilik üretebileceğini düşünenlere, 1970’lerdeki TRT Genel Müdürlük tartışmalarını hatırlatmak isterim.

Türkiye’nin idari, siyasi kültüründe zaten yöneticisinin siyasi iktidar tarafından tayin edildiği bir kurumun tarafsızlığı havada kalmaya mahkûm bir kavramsallaştırmadır.

Objektif olması gerektiği düşünülen kurumların resmî yapı içinde bulunmaları saçmadır.

Bu kurumsal yapıların geleceğini AKP sonrası için, hemen yarın da olmayabilir ama bugünden düşünmeye başlamanın zamanı kanımca çoktan gelmiştir.

Bu kurumlar olduğu sürece Erdoğan sonrasının bugünden önemli bir farkı olmayacaktır, bu böyle biline.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi