Şeyh-ül İslam yasasına bir dönüş

Şeyh-ül İslam yasasına bir dönüş
Geleneksel toplum tahakkümünden dolayı; zaten yüz yıllık bir uygulama sorunu yaşayan Türk Medeni Kanunu’nda da yeni yasayla başa dönüldü.

Ruken TURHALLI


Müftülere nikâh kıyma yetkisi veren yasa Meclis’ten geçti. Geleneksel toplum tahakkümünden dolayı; zaten yüz yıllık bir uygulama sorunu yaşayan Türk Medeni Kanunu’nda da böylelikle; bu yeni yasayla kadın hakları konusunda sonun başlangıcına geri dönmüş bulunuyoruz.

Bu yasa görünüş itibarı ile AKP’nin anlatımıyla; sadece nikâhların belediyelere yüklediği yoğunluğun paylaşımı olarak yansıtılmak istense de; en doğru ifadeyle bir AKP’li kadın milletvekilinin deyimiyle; AKP’nin Cumhuriyetin niteliğinde yaptığı değişiklere atfen Osmanlıdan cumhuriyete bir reklam arası ifadesi aslında bu yasanın ruhunu bize ifade ediyor. AKP tarafından bu yasa masumlaştırılmaya çalışılırken; aslında Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapısal boyutu bir perdeleme yöntemi ile değiştirildi. Laiklik ilkesinden Şeyh-ül İslam yasalarına geri dönüldü. 1924 kaldırılan halifeliğe böylelikle 2017 yılında bu yasanın ruhuyla tezahürü oldu. 1926'da oluşturulan Türk Medeni Kanunu'ndan 2017 yılında müftülük kararnamesi ile şeriat kanunlarındaki aile ve kadın düzenlenmesine bir U dönüşü yapıldı.

AKP hükümeti iktidara gelirken Kemalizm’in anti-demokratik uygulama biçimlerinin mağdurlarını ve Türkiye’deki demokratları Liberalleri yanına alarak ve Avrupa birliği uyum yasalarıyla birlikte kendine bir demokrat çehre oluşturmaya çalıştı. Kadın ve Aile bakanlığı ile çeşitli feminist kadın çevrelerinin mücadele geleneğinden ve mirasından da yararlandı. 2. bir maskelemeyi buradan sağladı. Kadın haklarına saygılı bir profil çizdi. Ancak bu makyajlı maskelemeleri ve bin bir yüzlü pragmatist yanlarıyla kendi iktidarını kurumlaştırdıktan sonra tek tek bu maskelerini terk etti. Bu nedenle AKP ile yol arkadaşlığını yapan herkes onun ihanetine uğradı. İlkin bu ihanet liberal - demokratlara ve barışseverlere karşı yapıldı. Daha sonra Kürt İslamcı çevrelere karşı yapıldı. Ardından kendi paralel iktidar ortağı Cemaate yaptı. Şimdiki bu yasa ile son ihanetini kadınlara ve kadın hareketlerine karşı yaptı. 2.Meşrutiyetten bu yana kadın direnişlerinin emeğinin sonucu olan kazanımlarına karşı bir karşıt devrim gerçekleştirdi. Bunu öyle sesiz sinsi ve erkek egemen aklıyla yaptı ki her konuda tepkisizleşen alıklaşan Türkiye toplumu durumun ciddiyetinin farkına varamadı. Gelecek kuşaklar üzerinde yaratacağı etkilerden habersiz ölüm sessizliğine gömüldü. AKP bu davranışlarıyla tam bir aldatan erkek karakterinin tüm yeteneklerini ve özelliklerini üzerinde taşıdı.
    
Feminen bir ifadeyle; AKP yeni yaptığı bu düzenlemeyle tam bir Osmanlı erkeği karakterini devlet organına yedirtmiştir. Bu karakter yüz yıl önce dünya ile yaşadığı uyum sorunlarından dolayı aşılmıştı. Bu günde AKP’nin her konuda dünya ile uyumsuzluk içinde olmasının bir tarihi arka planı vardır. Bu karakterin arka planı Osmanlıdır. Ve onun şeyh-ül İslam fetvaları ve yasalarıdır. Günümüzde yapılanları anlamamız için bir yüz yıl öncesinde yaşanan şeyh-ül İslam yasalarının uygulama dönemlerine bakmakta fayda vardır. Şeyh-ül İslam yasaları erkek özerkliğine ve hâkimiyetine dayalı yasalardır. Evlilik formu bir akt ile yapılır. Kız çocuğunun sahibi olan babası ya da ağabeyi ya da kız çocuğu evlatlıksa; sahibinin mülküne geçmiş bir cariye ise onun sahibi ile yeni sahibi olacak koca adayı arasında bir al ver meselesine dayalı bir işlem yapılır. Burada daha çocuk yaştaki bir kız çocuğunun satışı ve alışı söz konusudur. Kanunlar tümüyle erkeğin nefis ve izzetini korur. Kız çocuğu daha kendini bedenini ruhsal varlığını çözme gücüne ulaşmadan daha bir kişilik hali yani karaktere dönüşmeden alınıp satılmıştır. Şeyh-ül İslam kanunlarının hizmet ettiği en belirgin karaktere en iyi örnek Osmanlı padişahlarından 2. Abdulhamid’in babası Abdulmecid’dir. 300’ü aşkın çocuk yaştaki cariyelerle olan cinsel münasebetinden dolayı ilk gecede daha çocuk yaştaki kız cariyeleri aşırı kan kaybından cinsel organlarının parçalanmasından dolayı toplu kız çocuklarının ölümlerine neden olmuştur. Bu olaylar Osmanlı arşivlerinde kayıtlıdır. Yine bu kız çocukları daha çocukluk aşamasından çıkmadan anne çocuk olmuşlardır. Bu doğumlardan yüzlerce binlerce kadın çocuk anne adayının ölümü gerçekleşmiştir. Buna benzer uygulama biçimini 21.yy vahşetini kadınlara IŞİD yaşattı. Buna bir örnek verecek olursak IŞİD in kaçırıp cariyeleştirdiği 9 yaşındaki bir kız çocuğu hamileyken IŞİD ten kurtarılıyor ancak kız çocuğu hamileliğinin son aşamalarına gelmiştir kız çocuğunun doğumu yakın olduğundan hemen Kanada hükümeti kız çocuğunun hayati sorununu çözmek için onu Kanada ya götürmeyi uygun görüyor. Bu kız çocuğu Kanadalı çok sayıda profesörün denetiminde doğuma alınıyor, ama maalesef kız çocuğu kurtarılamayarak doğum esnasında hayatını kaybediyor. Şeriata kanunları perspektifleri ile hareket eden organizmalar kurumlar isimleri farklılık arz etse de kadın karşısındaki pratik uygulama biçimleri aynıdır. Kadın ve insanlık karşısındaki duruşları suç teşkil etmektedir.
    
Yine güncel konumuza dönersek AKP olağan üstü hal kanunlarını kendi ideolojik varoluşunu tamamlamak için son sürat kullanıyor. AKP bir siyasal hareket olarak incelendiğinde organizmasının birçok gizli tarikat ve cemaat çevrelerinden oluştuğu görülecektir. Bu tarikatlar birçok isimle bilinmektedir. Bu tarikatların çoğu da Kürdistani mücadele karşısındaki pozisyonları deşifredir. Özellikle Bu tarikatlar bütün kirli amaçlarını kadınlar üzerinde çağdışı uygulamalarını gerçekleştirmekten çekinmemektedirler. Potansiyel olarak da hem Kürdistan coğrafyasını, halkını ve kadınlarını bilinçli bir seçim olarak tercih etmektedirler. Tarikat örgütlenmeleri kendi varoluşunu devletin gücü ve olanaklarıyla yapmaktadırlar. Kürt kadınının mevcut potansiyel dinamiği ve dönüştürücü gücünü AKP kendi varoluşuna tehdit gördüğünden Kürt kadın potansiyelini bu tür organizasyonlarla kendi kıskacına çekmeye çalışmaktalar.

Bu gün örgütlü ve bilinçli Kürt Kadınının kendi varoluşunu gerçekleştirme yeteneği bütün dünyaya mal oldu. Türkiye feminist kadın hareketlerine de ilham kaynağı oldu. Evrensel  feminist mücadele tarihine  3. Dalga kadın feminist hareketi olarak geçti. Dünyamızın 3. Dalga feminist hareketin öncü gücü Kürt kadınıdır. Bu nedenle AKP Kürt kadın devrimine karşı ve onun temel ittifak gücü olan Türkiyeli feminist harekete karşıt oluşum gerçekleştirmeye çalışıyor. Bunu da bu gizli tarikatlarla olan işbirliği sonucu yapıyor. Son müftülük yasası ile tarikat şeyhleri ve müritlerinin çocuk yaştaki kız çocukları ile olan evliliklerinin suç kapsamından çıkartılmaya çalışmaktadır. Bu yasanın can-siper halde çıkartılmasının temel nedeni de budur. Yine bu yasa ile radikal İslamcı çevrelere bir seçim yatırımı olarak da görmek mümkündür. Yeni düzenlemenin hangi kesime yaradığını bir örnek özerinden görelim. İslami yazar gazetecilerden biri olan Hüseyin Üzmez çocuk istismarcılığı ve kişiyi hürriyetinden alı koyma suçundan yargılandığı dönemlerde AKP iktidarı döneminde cezaevinden tahliye edildi. Kadın hareketlerinin mücadelesi ve imza kampanyaları ile yeniden yargılanması sağlanarak cezaevinde öldü. Müslüm Gündüz ve Fadime Şahin olayı da onun evinde vuku bulmuştu. Bu vb kişiler bu son müftülük yasası ile suç kapsamından çıkartılmıştır. Çünkü müftülük yasası tacizci, tecavüzcüyü ve şiddet kapsamında kız çocuklarını zorla alıkoymayı meşru bir yasa haline getirtmenin ön adımıdır.

Sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş öncesi 1908 yılında 2. Meşrutiyet ile birlikte Osmanlı kadın hareketleri mücadelesi belli bir nicel ve nitel sıçrama ile sesini kamusal alanda, eylemselliklerle birlikte bilinçlendirme ve örgütleme çalışmalarında yansıttı. O dönemlerdeki reformlar ve yeniden yapılanma kanunlarında kadınlar lehine düzenlenmeler sağladılar. O dönem 2.meşrutiyetin öncü aydınlarından biri olan Kürt Aydın şahsiyeti Mevlanzade Rıfat’ın eşi Ulviye mevlanzade ve Mesture Bedirxan ve sonraki ardılları Nezihe Muhidin’lerin mücadelesi üzerinden Kemalist Türkiye Cumhuriyeti 1924 yılında Türk Medeni Kanunu’nu kabul etti. Daha sonraki yıllarda Behice Boran ve arkadaşları öncülüğünde sosyalist karakterde Türk ve Kürt kadınlarının feminist mücadelesi ışığında toplumsal değişim ve dönüşümler sağlandı. 1980 ve 1990'larla birlikte Kürt ve Türk feminist mücadelesinin akademik hayatta siyasette sivil toplum örgütlenmesi ve öncülüğünde kadın bakış açısını toplum ve devlet mekanizmalarında etkisini göstermeye başladı. Aile mahkemelerinin kuruluşu bu feminist gelenek mücadelesi sonucu oldu. Bu tüm kadınların hukuksal düzeyde bir kazanımıydı. Ancak AKP’nin son müftülük yasası ile yüz yıllık bu kadın deneyimine savaş açıldı. Kadın kazanımları bu yasayla geri çektirildi. Bunun en önemli nedenlerinin başında da dünyada gelişen 3. Dalga feminist kadın hareketinin öncüsü olan Kürt kadını ve onun temel ittifak gücü olan Türkiyeli kadınların mücadelesinin toplumsal tüm katmanlarda kadını görünür kılmasında yatmaktadır. Kürt ve Türkiyeli kadın hareketleri bütün radikal İslami oluşumlar karşısındaki panzehir konumundadır. Müftülük yasası aslında özelde Kürt kadını ve Türkiyeli kadın dinamiğine karşı bir atak olduğu kadar genel anlamda Türkiye devlet yapısındaki nitel bir değişimi amaçlamaktadır. AKP Ortadoğu’daki Kürt karşıtlığını, içerde Kürt ve kadın karşıtlığı üzerinden yeniden devlet aygıtını Şeyh-ül İslam yasasına göre düzenlemeyi amaçlamaktadır.

 

Öne Çıkanlar