Tayfun Kahraman: Bu kez İstanbul’a ihanetin bedeli ağır olacak

Tayfun Kahraman: Bu kez İstanbul’a ihanetin bedeli ağır olacak
İBB Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı Kahraman Kanal İstanbul Projesi ile ilgili çarpıcı bilgiler vererek ‘Bu kez İstanbul’a ihanetin bedeli çok ağır olacak’ dedi.

Rıfat DOĞAN


ARTI GERÇEK-İBB Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı Tayfun Kahraman Artı Gerçek’e İstanbul deprem gerçeği ve son günlerin tartışmalı konusu Kanal İstanbul Projesi ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.

İstanbul’un en önemli sorunlarından biri olan deprem konusunda 1999 yılından bu yana neredeyse doğru düzgün bir adım atılmadı. Uygulamaya konulan kentsel dönüşüm projeleri de bu soruna çözüm üretmekten uzak. 23 Haziran seçimlerinden sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı olarak atanan şehir plancısı Tayfun Kahraman, 3 milyon İstanbullu’nun evine geri dönemeyeceği bir deprem olasılığı üzerinde durduklarını ifade ederek depreme hazırlıklı olmayan kurumların başında İBB’nin geldiğine dikkat çekiyor. Kahraman, ilk önceliklerinin hem kurumu hem de çalışanları hazır hale getirmek olduğunu belirtiyor.

Deprem toplanma ve geçici barınma alanlarına ilişkin hazırlıklardan, afet sırasındaki iletişim sıkıntısını çözmeye dönük arayışlara kadar birçok başlıkta çalıştıklarını ifade eden Kahraman, kentsel dönüşümde önceki senelerde olduğu gibi rantın değil afet ve riskin öncelik olacağının altını çiziyor. Kahraman, ağır hasar alan konutlarda oturan yurttaşların boş konutlara yerleştirilmesi konusunda da arayışlarının devam ettiğini ekliyor.

Kanal İstanbul tartışmasında iktidarın daha önce "İstanbul’a ihanet ettik" sözlerini hatırlatan Kahraman "Bu kez yapılacak ihanetin bedeli ağır olacak" diyor.

İBB Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı Tayfun Kahraman, deprem yönelik çalışmalarını, kentsel dönüşüme getirecekleri farklı yaklaşımı ve Kanal İstanbul ile ilgili tartışmaları Artı Gerçek’e değerlendirdi.

Kahraman’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şu şekilde:

‘KURUM İÇİNDE EKSİKLİKLER VAR, DEPREM HAZIRLIKLARINA İBB’DEN BAŞLAYACAĞIZ’

-Geçtiğimiz haftasonu Marmara Denizi’nde meydana gelen deprem İstanbulluları bir kez daha korkuttu. 5.8’lik depremin yaşandığı eylül ayından bu yana İBB deprem konusunda nasıl adımlar attı?

Sayın Ekrem İmamoğlu’nun İBB Meclisi’nde 14 Ekim’de sunduğu "İstanbul deprem seferberliği" programı birimimiz tarafından hazırlanmıştı. Esas amacımız 7 ve üzerinde beklenen bir deprem için İstanbul’u hazır hale getirmek. Önümüzdeki 5 yıl için "neler yapmayı planlıyoruz" ve "neler yapmalıyız" üzerine çalışıyoruz. Öncelikle kurumsal eksiklikler var. Nedir bunlar derseniz, kurumun kendisini afete hazırlıklı hale getirmesi açısından eksiklikler var. Kurumun yapması gereken işlemleri tam olarak yerine getirdiğini söylemek zor. Birinci aşamada bunları yerine getirmek istiyoruz. Kurumu depreme ve afetlere hazırlıklı hale getirmek istiyoruz. Kurum içi eğitimden, kurumun kendi binaları hakkındaki envanter çalışmasına kadar başlıkları içeriyor.

‘ALTI AY İÇİNDE TESPİT EDECEĞİZ’

Deprem sonrasında afetlerin izlenmesi, İBB’ye bağlı karayollarının izlenmesi, büyük sanat yapılarının, köprülerin ve viyadüklerin izlenmesi, bunlarla ilgili afet öncesi ve afet sonrasında durum denetim yapılması gibi pek çok kalem iş var bunun içinde. Yine insanların bina içinde nasıl davrancakları ve binaları nasıl terk edeceklerine kadar çok çeşitli programlar var. Sayın Ekrem İmamoğlu da öncelikle altı ay içinde kurum içindeki bu eksiklikleri tespit edeceğimizi ve iki yıl içerisinde çözüm yolumuzu bulacağımız söyledi. Bunların çözümleri var, çalışmalarımız devam ediyor.

AFET SONRASI İSTANBULLULAR NE YAPACAK?

İkinci mesele afet sonrasında İstanbulluların ne yapacağı ve bizlerin ne üreteceği? Bunlara ilişkin Sayın Ekrem İmamoğlu gerekli açıklamaları yaptı. Deprem toplanma alanlarından tutun da geçici barınma noktalarına, insanların buralarda alacağı hizmetlerden, bunların nasıl organize olacağına kadar pek çok başlığı irdeliyoruz. İBB şu anda deprem toplanma alanlarına ilişkin bütün mobil uygulamalarını dijital uygulamaları tek bir başlık altında toplamaya çalışıyor. Buna istinaden bir çalışma yürüyor. İnsanların deprem toplanma ve geçici barınma alanlarına nasıl ulaşacaklarına ilişkin yol haritalarını içeren afet anında ne yapmaları gerektiğine ilişkin nerede olduklarına ve en yakın deprem toplanma alanlarına nasıl ulaşacaklarına kadar birçok başlıkta çalışmalar yapıyoruz. Deprem toplanma alanlarına ilişkin veriyi henüz daha bu hafta alabildik. İhalesini verdiğimiz şirket daha yeni teslim edebildi.

‘859 TANE DEPREM TOPLANMA ALANI AÇIKLAYACAĞIZ’

Onu soracaktım, tespit edebildiğiniz deprem toplanma alanlarına ilişkin sayı ne kadar şu an itibariyle?

Tam deprem günü yani 26 Eylül’de teslim almıştık ancak eksiklikler tespit edildiği için bu eksikliklerin giderilmesi için tekrar şirkete yollamıştık. Süre dolmak üzereyken o şirketten verileri teslim aldık. Özelikle uluslararası alanda faaliyet gösteren coğrafi bilgi sistemleri ki herkesin cep telefonunda kullandığı coğrafi bilgi sistemlerini yöneten büyük firmaların bizden bu alanları istiyorlar. Bu bilgileri onlarla da paylaşıp her İstanbullu’nun erişebileceği bir hale getireceğiz. İstanbul’da 859 tane deprem toplanma alanı ve binin üzerindeki geçici barınma alanı var, tabi ki geçici barınma alanlarını açıklamak için çok erken. Biliyorsunuz bu alanlar, afet sonrasında insanların deprem toplanma alanlarından nakledileceği alanlar. O açıdan çok önemli. Onların alt yapılarını iyileştireceğiz. Ama deprem toplanma alanlarına ilişkin 859 tane deprem toplanma alanını açıklayacağız.

‘AFET SIRASINDA EN FAZLA 500 METRE İLERİDE BİR DEPREM TOPLANMA ALANI OLACAK’

Şöyle bir sistem kurgulandı: Her İstanbullu afet sırasında bulunduğu noktadan en fazla 500 metre ileride bir deprem toplanma alanına ulaşacak. Bu ne demek? Siz İstanbul’da bulunduğunuz her noktada bir kentsel yeşil alan olabilir, kent içinde başka bir fonksiyona sahip ama boş bir alan olabilir, buralara gidebileceksiniz. Bunların çok detaylı tespitleri yapıldı. Şirketten bu yüzden tekrar istenmesinin sebebi buydu çünkü bazılarında sorunlar tespit ettik. Özellikle mülkiyet meselesinde ki bu alanların kamu mülkiyetinde olması çok önemliydi bizim için. Çünkü daha önce çok tartışılmıştı, 99 depreminden sonra 470 tane deprem toplanma alanından şu an 70 tanesi kaldı. Onların bir kısmı kamu mülkiyetindeydi ama bir kısmı da özel mülkiyetteydi. İmar planı durumlarını da araştırıyoruz, bunların bir bölümü konut, ticaret alanı gibi alanlara ayrılmış durumdaydı. Kentsel boşluk alanı ilan edilmiş. Öyle bir hataya düşmemek için tespitlerin hepsini tek tek yapıyoruz.

‘İMAR PLANLARINA TOPLANMA ALANLARIYLA İLGİLİ ÖZEL NOT DÜŞÜLECEK’

İBB Meclisi uygun gördüğünde imar planlarına da bir not düşme planımız var. Bu deprem toplanma ve geçici barınm alanlarına istinaden bunları planlara işlemeyi hedefliyoruz. Daha sonra planlar üzerinde bunlarla ilgili tasarrufta bulunulmaması sağlamak gibi bir amacımız var. Bundan sonra artık 99’da yapılmış olan hatayı tekrarlamayalım ve bu alanlar bu kimliklerini koruyarak devam etsinler çünkü İstanbul’da deprem 30 yıl içinde de olmayabilir ama İstanbul’un bu alanlara önümüzdeki yüzyılda ihtiyacı olduğu aşikar. Çünkü siz de biliyorsunuz deprem uzmanları da 30 yıl içinde 7 büyüklüğünde deprem olma ihtimalini yüzde 65 olarak görüyor. Ama yüzde 35 olmama ihtimali de var. Biz yarın deprem olacakmış gibi hazırlıklı olmalıyız. Planlamaları da bu bağlamda yapmaya çalışıyoruz.

‘İLETİŞİM SORUNUNU ÇÖZMEK İÇİN AZ MALİYETLİ TEKLİFLERİ DEĞERLENDİRİYORUZ’

GSM operatörleri son 5.8’lik depremde gördük ki  çok hazırlıklı değil. Bu büyük bir sorun olarak ortada duruyor. Bu iletişim konusunda bir hazırlık var mı?

5.8’lik deprem bunu gösterdi. GSM operatörleri servis sağlayamayınca iletişim konusunda büyük sıkıntılar yaşandı. Buna ilişkin çözüm önerileri geliştirmeye çalışıyoruz. İstanbul’da bulunan yurttaşlar hem kent içinde hem de kent dışındaki akrabalarıyla nasıl haberleşebilir üzerine çözüm geliştirmeye çalışıyoruz. Bununla ilgili ilginç fikirler var, şimdilik açıklamayayım. Maliyetleri var, en az maliyetle bu sorunu nasıl çözebiliriz konusunu da düşünüyoruz.

Yapacağımız çalışma sonucunda İstanbullular deprem toplanma alanlarına nasıl ulaşacakları konusunda binalarında bilgilendirme olacak, aynı zamanda bunların mobil uygulamaları da olacak. Afet sırasında telefon "off-line"yani internet olmadığı durumda da çalışan, bu sayede erişebileceği noktayı gösterecek bir sistem olacak. Deprem toplanma alanları tabi geçici alanlar, ilk 72 saat insanların kalacağı temel ihtiyaçlarını karşılayacağı yerler. Asıl altyapısı iyileştirilmesi gereken yerler geçici barınma alanları. Deprem toplanma alanlarının asıl amacı insanların afet anındaki paniklerini yatıştırmak. Deprem toplanma alanlarında insanların bir arada güvenle toplanmasını sağlamak daha sonrasında binaları ağır hasar almış ve yapıları kullanılamaz durumda olanların barınmalarını sağlamak amacıyla geçici barınma alanlarına nakillerini sağlamayı planlıyoruz.

‘DEPREMDEN SONRA 3 MİLYON İSTANBULLU EVİNE GERİ DÖNEMEYECEK’

Deprem sonrasında bu geçici barınma alanlarına çok ihtiyaç olacak…

Tablo çok iç açıcı değil. Mevcut durumda 3 milyon İstanbullunun geçici barınma alanların ihtiyaç duyacağını öngörüyoruz. 3 milyon İstanbullu depremden sonra dönemeyecek, binaları kullanılamaz halde olacak. Bu bizim hasar tespitimiz ve bu insanlar geçici barınma alanlarına ihtiyaç duyacaklar. Nereler bunlar? Örneğin geçici barınma alanları içinde AVM’ler de var. Neden çünkü AVM’ler kent içindeki büyük kapalı mekanlardır. Depremin kışın olması ihtimalini düşündüğümüzde kent içinde insanların büyük kapalı alanlarda barınmaya ihtiyaçları var. Bunun içerisinde kapalı spor tesisler var, İBB’ye ait kapalı büyük depolar ve alanlar var. Bunun yanında açık alanlar var, bunlara ilişikin yeni modeller düşünüyoruz. Büyük çadırlar olsun, yeni fikirler var, örneğin su üstünde geçici barınma alanları yapmak gibi. Küçükçekmece Gölü ve Haliç bunun için düşünülebilir. Bunların hepsini değerlendiriyoruz. En kısa zamanda deprem toplanma alanlarını açıklayıp söz verdiğimiz gibi iki yıl içerisinde de geçici barınma alanlarını açıklamayı düşünüyoruz. Bu konuda özel sektörle de görüşüyoruz. Onlar da hayatın kısa sürede normale dönmeyeceğini biliyor, o yüzden onlar da bize yardımcı olacaklar. Herkesin elinin taşın altına sokacağına inanıyoruz. Özel sektör ve İBB iştirakleriyle birlikte bir çalışma yapıyoruz, mart ayında bir hekaton yapmayı düşünüyoruz. Deprem sorunsalında teknolojiyi nasıl kullanabiliriz konusunda bir çalışma yürütebiliriz. Bunu herkese soruyoruz, her fikre açığız. 

‘ÖZEL SEKTÖR VE STK’LARLA KONUT KONUSUNDA GÖRÜŞÜYORUZ’

-Deprem konusunda devlet kurumlarıyla örneğin deprem konusunda yetkili olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile koordineli bir çalışmanız var mı?

Alt düzey bürokratlarla müdürlerle koordineli bir çalışmamız yürüyor, ilişkilerimiz var. Onların görüşlerini de alabiliyoruz. Ancak üst yönetimde ülkedeki siyasetin o hakim kutuplaşmış dili nedeniyle bir bütünlük yok o yüzden bir görüş alışverişimiz de yok. Ancak dediğim gibi alt düzeyde bir bilgi alışverişi var. 

-Mimarlar Odası, "devlet geçici olarak kendi yaptığı konutlarda bu insanların (yani depreme dayanıklı olmayan evleri yıkılanların) barınmalarını sağlamalı" önerisinde bulunmuştu. Siz de bunu araştırdığınızı ve sizden beklentinin "bu konutları satın alabiliyorsak satın alıp ihtiyacı olan vatandaşları bu konutlara yerleştirmek" olduğunu belirtmiştiniz. Bu konuda herhangi bir adım atıldı mı?  

TOKİ’nin elindeki verileri bilmiyoruz. KİPTAŞ’ın biliyoruz ancak öyle büyük bir envanteri yok. Şirket olduğu için envanter sayılarını açıklamam mümkün değil. Ancak şunu belirteyim, büyük bir afet karşısında kullanılabilecek kadar bir konut yok çünkü milyonlarca insanın barınma ihtiyacından bahsediyoruz. Şu anda özel sektör temsilcileri ve sivil toplum örgütleriyle bu konuda görüşüyoruz. Onlardan bu rakamları toplayarak nasıl yürüyebiliriz ona bakıyoruz. Buradaki sıkıntımız konutların piyasada bir değeri var ama piyasa içerisinde durağan piyasa koşulları içerisinde satılmamış ama bir değer olarak duruyor. İBB alabileceği uygun koşullara nasıl getirebilir, bunlar üzerine tekliflerimiz var, bir yol kat etmeye çalışacağız. Maliyet üzerine küçük bir kar payı koyarak müteahhitler bunu nasıl devredebilir üzerine konuşuyoruz. Ama tabi piyasa koşullarında beklenen fiyatla söylenen fiyat arasında büyük bir uçurum var. Tabi büyük sıkıntılar da var. Piyasa içerisinde bu kadar büyük bir talepler oluşturursanız, fiyatları patlatma ihtimaliniz de var. Böyle bir sıkıntı da var. Bunu ekonomistlerle de görüşüyoruz. Orada yasal bir düzenlemeye de ihtiyacınız var. Bir yerde fiyatları stabilize edip, onun üzerinden bu projeyi gerçekleştirmek lazım yoksa gerçekten İstanbul’daki emlak sektöründe beklenmeyecek bir fiyat patlamasına neden olabiliriz. Çok büyük bir taleple piyasaya girince arz fiyatlarında inanılmaz arttırmış olacaksınız. Bunları da çözmeye çalışıyoruz.

‘KENTSEL DÖNÜŞÜMDE RANTI DEĞİL AFET VE RİSKİ ÖNCELEYEN BİR YAKLAŞIM OLACAK’

Kentsel dönüşüm konusu da uzun yıllardır gündemde olan bir mesele. Rantın yüksek olduğu yerlerde dönüşüme ağırlık verildiği gibi iddialar da var. İBB bu soruna nasıl bakıyor? Nasıl çözecek?

Kentsel dönüşümü tamamen afet öncelikli bir dönüşüme, bundan önce yapılanlarda olduğu gibi riski değil rantı önceleyen bir yaklaşımdansa tamamen riski ve afetleri önceleyen bir yaklaşıma evirmek istiyoruz. Yapı tespitlerine ilişkin modelleri kurguladık. Yapıları tek tek tespit ediyoruz. Kamu binalarına ilişkin bir tespit yapılmış durumda halihazırda. İSMEK projesi kapsamında hastaneler, okullar güçlendirildi. Buradaki problem bir nebze giderilmiş durumda. Özellikle yaşadığımız konut stoğunda ciddi sıkıntılar ve sorunlar var. Hatta bazıları bir afet olmadan kendiliğinden yıkılıyor. Kartal Orhantepe’deki ne yazık ki çok acı bir olay, 21 yurttaşımızı kaybetmiştik. Oradaki yapının benzeri çok sayıda yapı var İstanbul’da. Bunları tespit etmemiz gerekiyor. İstatistiki verileri var önümüzde, öngördüğümüz tahmin ettiğimiz rakamlar var, bunları açıklıyoruz. 48 bin ile 50 bin civarında. Ama bunların adresi yok, tamamen istatiski çalışmalar. Zeminin ve yapının durumu, ruhsatlı olmadığı üzerinden çıkartılmış olan modellerle birlikte İstanbul’da 1 milyon 160 bin yapı var, bu binalardan da bu kadarı ağır ya da çok ağır hasar alacak diyebiliyoruz. Ama bunların hangi binalar olduğuna ilişkin bir çalışma yapmamız gerekiyor. Şimdi bu çalışmaya başladık.

‘HASARLI BİNALARI HIZLICA TESPİT EDEBİLECEK BİR MODEL ÜZERİNE ÇALIŞIYORUZ’

Eski İBB yönetimi bunu hiç yapmamış mı?

Yapmamış. Gözlemsel olarak yapmış. Zeytinburnu ve Bakırköy’de gözlemsel olarak yapılmış çalışmalar var ama onlar da çok sağlıklı sonuçlar üretmemiş. Örneğin hasar alması tahmin edilmeyen bir yapı biliyorsunuz Zeytinburnu’nda daha sonra kendiliğinden çöktü ki o yapıya "bu yapı afette hasar almaz" denmiş.

Böyle bir çalışma çok mu zor? Maliyeti mi yüksek?

Şöyle zor: Bunu çözümlemek için binaya girmeniz gerekiyor. Daha önce yapılan dıştan yapılmış, binaya girilmeden yapılmış ve binaların birçoğu makyajlı. Binaların kusurları kapatılmış durumda. Sıvanmış, boyanmış ve kapatılmış durumda. Bunları en iyi tespit edebileceğimiz yöntem tabi ki mühendislerin binalara girerek projesine uygun olup olmadığını tespit edip bu uygunluk denetiminden sonra yapıların donatılarını yani kolonlarını, kirişlerin ve demirlerin durumunu tespit ettikten sonra ancak o zaman bir şey söyleyebilirler. Bunları tespit etmek üzerine bir çalışma yapıyoruz. İTÜ’den Alper İlke hocadan destek alıyoruz bu konuda. Onun ve çevresindeki akademisyenlerin kurguladığı model işe yararsa, o modelle daha önce açıkladığımız gibi hem zemini sağlam olmayan hem de üstündeki yapılar köhnemiş Avcılar, Silivri, Fatih ilçelerinde bugünden başlayarak binaları tespit etmeye başlayacağız.

‘KAMU KENTSEL DÖNÜŞÜMDEN KAR EDEMEZ, KAMU YARARINA ZARAR EDECEK’

Tespitlerden sonra hasarlı binaların güçlendirilmesi ve yıkılıp yeniden yapılması da var. O da ayrı bir süreç…

Buna istinaden binaları ya güçlendirme ya da yıkıp yeniden yapma gibi modeller kurgulamaya çalışıyoruz. Kentsel dönüşüme ilişkin kafalardaki izlenimi değiştirmek lazım. Herkes kentsel dönüşüme muhatap olduğunda şunu düşünüyor: "Ben evimi verip yeni bir ev alacağım. Bir daireme karşılık iki daire alacağım." Böyle bir gerçeklik yok. Bir kere bunu kabul etmemiz lazım. Hepimizin bu maliyetleri ödemesi lazım. Hem kamunun ödemesi lazım, zaten kamu bu işten zarar edecek, kar etmesi kesinlikle mevzu bahis olamaz. Kamu yararı adına bu işten zarar edecek. Bu bir zarar değil, kamu yararı. Ama diğer taraftan ortaya çıkan rakamlara baktığınızda kamunun bunu tek başına hızlı ve çabuk yapma şansı yok. Bu nedenle vatandaşın da elini taşın altına koyması gerekiyor.

‘FİNANSMAN MODELLERİNİ ARAŞTIRIYORUZ’

Bizler de bunun için finansman modelleri araştırıyoruz. Uygun kredilendirmeyle birlikte güçlendirme, yeniden yapma yöntemlerinde İstanbullulara en ucuz finansman modelleriyle nasıl çözebilirizi araştırıyoruz. Piyasada bir konut değeri, bir arz talep dengesi var biliyorsunuz, sen şimdi ne kadar arz edersen talep oluşmaz. Sonuçta talebin de geleceği bir nokta var. Fikirtepe örneği bunu bize çok iyi gösterdi. Arz talep dengesinin çok çok üzerinde arz oluştuğunda piyasa koşullarının nasıl hareket ettiğini gördük. Oradaki mevcut üretilmiş konutlar değersizleşti, hem de yeni yapılacak yapıların önü tıkanmış oldu. Buna bir analojiyle örnek vermek isterim: Arabanız eskiyor, arabanızı gidip yeniliyorsunuz. Eskisini ya satıyor ya da hurdaya veriyorsunuz yenisini alıyorsunuz. Eskisinin parası üzerine para ekleyip yenisini alıyorsunuz. Herkes arabada bunu yaparken konutlarda ise şunu bekliyor: Anahtarını teslim ediyorsun, yenisinin anahtarını alıyorsun. Böyle bir piyasa gerçekliği ne yazık ki yok. Keşke olabilse, keşke yapabilsek ama İBB bütçesinin de, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bütçesi de hatta bütün kamu bütçesinin de böyle bir olanağı yok. Bu gerçekleştirilecebilecek bir işlem değil. Tabi ki hiç ödeme şansı olmayanlar çıkacaktır, onlar için de biz kamu olarak başka formüller üretmeliyiz.

‘İBB’NİN ASBEST KONUSUNA İLİŞKİN BİR UYGULAMASI HENÜZ YOK’

Asbest konusu yıkımlarda çok gündeme gelen ancak dikkate alınmayan bir başlık. Kanser tehdidi yarattığını biliyoruz. İBB’nin bir çalışması var mı?

İstanbul’daki yıkımlardan sonraki hafriyatta dabüyük oranda asbest çıkıyor. Çıkmaması mümkün değil çünkü bu malzeme çok kullanıldı. Gerekli önlemler alınarak bu yıkım işlemleri yapılmalı ve bu alanlar temizlenmeli. Bu büyük bir sorun olarak önümüzde duruyor. Uygulama örnekleri var ancak ne yazık ki bu modeller hiç denenmedi. İBB’nin şimdilik böyle bir uygulaması yok. Bunu söyleyemem. Yurttaşlarımız bundan emin olsun, bu konuda çok dikkatli olacağız. Daha bir yıkım gerçekleştirmedik, dediğim gibi halen tespitlerde bulunuyoruz. Ama bu yıkımlara başladığımızda asbest bulunan maddelerin bertarafı için ayrıca o yıkımı yapanlar açısından iş sağlığını ve çevrede yaşayanların sağlığı için gerekli önlemleri alacağız.

‘KANAL İSTANBUL ÇALIŞTAYI ÇOK VERİMLİ GEÇTİ’

-Son günlerin en çok tartışılan konusu Kanal İstanbul. İBB 10 Ocak’ta önemli bir çalıştay düzenledi, bilim insanları geldi, anlattı. Çalıştay istediğiniz gibi geçti mi? Halkın katılımı nasıldı? Genel gözlemlerinizi anlatabilir misiniz?

Çalıştay çok başarılıydı. İstenen verim de alındı. Hem burada kentlilerin söz söyleyebilecekleri bir platform yaratıldı hem de konunun uzmanlarınının bilim insanlarının bu konudaki çekincelerini ve tespiterini anlatabilecekleri bir ortam yaratılmış oldu. İBB de bu sayede görüşlerini kamuoyuyla paylaşabileceği bir imkan buldu. Keşke destekleyenlerin hepsi de katılsaydı.

‘PROJEYİ SAVUNANLARIN BİR ARGUMANI YOK’

-Çalıştay’a karşı görüşü savunan yani projeyi destekleyen bilim insanlarını da çağırdınız ancak sanırım katılım göstermediler. Bakanlıklar düzeyinde bir katılım oldu mu ya da size bir geri dönüş oldu mu?

Sadece Kanal İstanbul’a muhalefet edenlerin katıldığı bilimsel bir etkinlik gibi oldu, keşke onlar da olsaydı. İçeriğine de baktığınızda Kanal İstanbul’un hem bilimsel açıdan hem de ekonomik, toplumsal , ekolojik anlamda hiçbir anlamda savunulabilir hiçbir tarafı yok. Kanal İstanbul’u savunanların bu yönde bir argümanı da yok. Bugüne kadar da hiç çıkmadı. 

KANAL İSTANBUL’UN İBB’YE MALİYETİ 15.5 MİLYAR TL

-Bu proje konusunda İBB’nin net bir duruşu söz konusu. 2011 yılında açıklandığında daha fazla alıcısı ve destektekçisi bulunduğu belirtilen Kanal İstanbul’a ekonomik krizin etkisiyle de bugün daha az destek olduğu belirtiliyor. İstanbullular bugün nasıl bakıyor bu projeye?

Olabilir. İnsanlara bunu farklı çözüm önerileriyle anlatınca İstanbullular da kafalarında bunu canlandırabiliyor. Örneğin Kanal İstanbul için harcanacak 100 milyar TL’lik, bakanlık bunu 75 milyar TL olarak açıkladı. İBB’nin bunun için harcayacak muhtemel bir parası yok. Orada büyük bir altyapı yıkımı olacak. Çünkü mevcut altyapının üzerinden çukur açacaksınız, o yolları köprülerle viyadüklerle bağlamak zorundasınız. Altyapı su ve elektrik hatlarını elden geçirip onları bağlayacaksınız. Kent içindeki büyük ölçekli fonksiyon alanlarını gözden geçirmeniz gerekiyor. Burada yerinden edilecek bir nüfus var. Konut alanları var. Bunları taşımanız lazım. Bunlar gibi pek çok başlık var. Bunların hiçbiri bu maliyet hesaplarının içinde yok. Hadi bunlar 25 milyar tuttu diyelim, İBB’ye çıkacak sadece yol maliyeti 15.5 milyar TL. İBB’nin yıllık bütçesi 21 milyar TL. Yani neredeyse bütçesi kadar. Nereden tutarsa tut zarar. Amaç ne? Gemilerin geçeceği bir kanal yapmak, Montrö varken, Boğazları kullanmak bedavayken armatörler neden para verip Kanal İstanbul’u kullansın. Esas amaç bu kanal etrafında yeni bir kent yaratmak. Bu da zaten ortaya çıktı.

‘BU KEZ İSTANBUL’A İHANETİN BEDELİ ÇOK AĞIR OLACAK’

İstanbul’un kuzeye doğru genişlememesini yüzbinlerce kez söyledik. Bir önceki AKP’li İBB yönetiminin 2009 yılında onayladığı Çevre Düzeni Planı’nda kuzeye net bir kırmızı çizgi çekilmiş durumda. İktidarın siyaseten İstanbul üzerinden üreteceği bir ranta ihtiyacı var. Bu rant değerini üretmek üzerine yeni bir altyapı projesi yapmak lazım, bunun adı da Kanal İstanbul oldu. İnşaat sektörünün buradan tekrar palazlanması bekleniyor. Siyaset burada ışığını gördü ve buraya yükleniyor. Ama İstanbul’un ne kaybedeceği çok önemli. Yarın tekrar çıkıp "hata yaptık, ihanet ettik" diyebilirler, ama bu kez İstanbul’a ihanetin bedeli çok ağır olacak. Bunu söyleyenler de ilk kez söylemiş olmayacak daha önce de söylemişlerdi. İstanbul’a ikinci kez yapılacak ihanetin bedelini kimsenin kaldırmaya gücü yetmez. İktidara bir sonraki seçimi kazandırabilir ancak İstanbul’u tamamen kaybedebiliriz.

‘KANAL İSTANBUL MU, İSTANBUL’A 400 KM METRO HATTI MI?’

-Bir diğer tartışma konusu da referandum.  İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu referandum olmasını önerdi. Ancak karşı çıkanların bir bölümü "yaşamın referandumu olmaz" diyerek bu öneriyi eleştirdi. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu eleştirileri?

Referandum da plebist olacaktır, yan, evet mi hayır mı? Yani vatandaş ne diyor? Bu konuyu meşrulaştırmak anlamına da gelebilir. Az önce anlattım, Kanal İstanbul maliyetiyle bu ağır hasarlı 50 bin binanın yıkılıp yeniden yapılmasının maliyeti neredeyse aynı. Yani İstanbul’daki deprem karşısındaki bu kırılgan yapıyı bu parayla yeniden yapman mümkün. Hangisini tercih eder vatandaş? Ne işe yaradığı belli olmayan kanalın yapılmasını mı yoksa deprem sonrasında  burnu kanamayacağı bir afet senaryosunu mu tercih eder?  Ya da bir yönetici hangisini tercihe etmeli. Böyle sormak lazım. Kanal mı, İstanbul’a 400 km metro hattı mı? Ulaşım sorunu tamamen çözmek mi? Bu maliyetle bunları yapabilirsin. Bu örnekler üzerinden vatandaşın kafasında bir şeyler uyandırmak mümkün.

Öne Çıkanlar