Kazanırsa TC Devleti bitiyor, RTE Sultanlığı başlıyor

Erdoğan'ın tayin ettiği bir komisyon mevcut devlet yapısını tümüyle değiştirip, doğrudan tek adama bağlı, biat esasına dayanan yeni bir yapı oluşturmak için çalışıyor.

Erdoğan, geçtiğimiz Çarşamba akşamı Saray'daki sahur davetine katılan gençlere yaptığı konuşmada ilginç açıklamalar yaptı.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasına devlet yapısında gerçekleşecek değişikliklerden söz etti.

Şimdilik iki bakanlığın birleştirileceğini duyurdu. Bunu, "Eğer seçimi kazanırsam" kaydıyla söylemedi. Seçimi sanki kazanmış bir havada anlattı. 

İki bakanlığın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın birleştirileceğini açıkladı. 

Bu yeni bakanlığın yeni kadrolara ihtiyacı olacağını, sahura katılan gençler için bu kapıların açık olacağını müjdeledi. 

Zaten ne zamandır yeni dönemde gerçekleştirilecek değişimlere ilişkin bazı ipuçlarını konuşmalarına yerleştiriyordu. 

Söz gelimi, o konuşmalardan, maliye ve ekonomi yönetimini tamamen kendisine bağlayacağı ve bu konularda tek ve son sözün kendisi tarafından söyleneceği anlaşılıyordu. 

Üstelik bunu, Londra ziyaretinde uluslararası finans çevrelerinin temsilcilerine de açıkça söylemekten çekinmemişti. Seçimlerden sonra Merkez Bankası'nın yönetiminde tek söz sahibinin kendisi olacağını adeta ilan etmişti.

Bu görüşmeden sonra ne olduğunu hep birlikte gördük.

Döviz fiyatları iyice zincirlerinden boşanarak rekor üzerine rekor kırmaya başladı. Türk parasının değeri hızla düşmeye devam etti. Türkiye'den para ve yatırım kaçışı hızlandı. 

TÜRKİYE'NİN İFLASI ŞİMDİLİK ÖNLENEBİLDİ AMA...

Türkiye belki de büyük bir parasal kaosa yuvarlanmak üzereyken ülke dışından ve içinden birileri devreye girdi ve Türkiye'nin şimdilik böyle bir krize yuvarlanmaması için müdahale ettiler. 

Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı'nı Londra'ya göndererek Erdoğan'ın yol açtığı zararların, tavizler vererek de olsa bir ölçüde giderilmesine çalıştılar. 

Türkiye'nin batması, Yunanistan'ın batmasına benzemeyeceği için bu iflas Avrupa'yı da yakından ilgilendiriyor kuşkusuz. 

Böylece şimdilik bir uzlaşmaya varıldı.

Erdoğan da bu anlaşmaya uyuyormuş gibi yaptı ve "Seçime kadar ne yaparsanız yapın. Faizleri yükseltin, bir şeyler yapın, kur artışlarını durdurun. Yoksa seçime kadar durumu idare edemeyeceğiz" dedi. 

Merkez Bankası'nın son kararı, faiz oranını yeniden bir miktar arttırdı ama bu adım, ekonomiyi 24 Haziran'a kadar kazasız belasız götürmeye yeter mi? 

Seçimleri kaybetmek korkusuyla Kandil'e bayrak dikme operasyonuna bel bağladıklarına göre ekonomiden pek umutları yok. 

Öte yandan Erdoğan, uluslararası para babalarına 'Susma' sözü vermiş olsa da yine konuşmaya devam ediyor.

"24 Haziran'dan sonra göreceksiniz her şey değişecek. Ne kur, ne cari açık kalacak" diyerek adeta elinde bir sihirli değnek olduğu izlenimi veriyor.    

24 HAZİRAN'DAN SONRA NELER DEĞİŞECEK?

Bu sihirli değneğin ne olduğunu merak ediyorsanız Erdoğan'ın konuşmalarına bakmak bir fikir verebilir. Olup biteni anlamak için onun sözlerinin satır aralarını okumak yararlı oluyor.

Merkez Bankası ve ekonomi yönetimi için neyi öngördüğünü zaten ne zamandır söylüyor. Batılı finans çevrelerini daha fazla kızdırmamak için şimdilik susmuş görünse bile düşüncelerinden vazgeçmiş değil.

Zaten devlet bütçesini Cumhurbaşkanı yapacak. Bu yetki Meclis'in elinden alındı.

Bunun anlamı, devlet hazinesinden kime ne verilecek, hangi iş için ne kadar para ayrılacak, hangi kesimlere ve kişilere ne kadar vergi salınacak vb. parasal işler, Merkez Bankası'nın ilgilendiği işler dahil olmak üzere tek bir adama bağlanacak.

Tartışma, denetim vb. süreçler söz konusu bile değil.

Sihirli değnek işte burada faaliyete geçiyor. 

Devletin hazinesi tek bir adama bağlanınca, tabii ki ne kur baskısı kalır ne de faiz sorunu. Faizi isterse sıfıra, hatta eksi sıfıra bile indirebilir.

Burada mevcut devlet yapısının tamamen ortadan kaldırılarak yepyeni bir yapının kurulması söz konusu.

Ayrıntıları bilemiyoruz, ama işin esası, devletin bütün ayakta kalmış kurumlarının yerine başka yapıların konulmasına dayanıyor.

Bildiğimiz TC. Devletine tümüyle veda ediliyor. 

İyi kötü, ağır, yanlış çalışsa bile, belli işleyiş kuralları, gelenekleri, yetersiz de olsa tartışma ve denetim mekanizmaları olan bir bürokratik işleyiş tümüyle ortadan kaldırılıyor.

Yerine konulacak yapıya ne ad verirseniz olur. Ama anlayış olarak daha çok bir sultanlık yönetimini andıracağını söyleyebiliriz.

Tek bir adamın tartışmasız, denetimsiz kararlarının, emirlerinin sorgusuz sualsiz, anında uygulamaya konulması şeklinde ortaya çıkacak bir yönetim modeli.

İki bakanlığı birleştiriyor. Yani iki bakanlığı kapatıp tek bir yapı oluşturuyor. Kapattığı bakanlıkların personelini işten atıyor. Yerine yeni kadrolar alıyor.

Sahura çağırdığı gençlere söylediği bu.      

Buradan, kamu kesiminde inanılmaz boyutlarda yeni bir tasfiyenin yapılacağını anlıyoruz.

Başka bir şeyi daha anlıyoruz:

Mevcut devlet yapısı ve bürokrasi olduğu gibi değişiyor. Daha doğrusu ortadan kaldırılıyor. Tamamen, doğrudan tek bir adama bağlı, biat kültürü ile donatılmış, tartışılmaz, itiraz edilemez, eleştirilemez bir emir komuta sistemine benzer bir yapı oluşturuluyor.   

Tam anlamıyla feodal bir yapılanmayı akla getiriyor.

Böyle bir yapının oluşturulmakta olduğunu görüyorduk ama ayrıntıları bilemiyorduk.

Yeni Şafak'ta Kemal Öztürk'ün yazısına bakınca ne kadar haklı olduğumuzu anladık.

ÖZEL BİR KOMİSYON DEVLETİ YENİDEN KURGULUYOR

Geçtiğimiz perşembe günü yayınlanan, 'Devleti yeniden kurgulamak' başlıklı yazıdan, Ankara'da Erdoğan'ın emriyle kurulan özel bir komisyonun devleti yeniden kurguladığını öğreniyoruz.

Bu komisyon, bakanlıkları kaldırıyor, bazılarını birleştiriyor, bürokrasiyi baştan aşağıya yeniden yapılandırılıyor. 

Yukarıda belirttiğim ilkeler çerçevesinde tabii.

Yazar, "Bu kurgulamayla 1946 yılında, çok partili sisteme geçtikten sonraki en büyük sistem değişikliği gerçekleştirilmiş olacak" diyor ve ekliyor:

"Yeni Cumhurbaşkanlığı sisteminin neden olacağı etkinin boyutlarını tam olarak kestiremiyoruz ancak bunun yeni bir sosyoloji, yeni bir bürokrasi ve yeni bir siyaset doğuracağı kesin."

Bir sürü bakanlık kaldırılıyor. Onlarca kurum kapatılıyor, yeni kurumlar kuruluyor, birçoğu yer değiştiriyor. Hangi esasa göre, hangi amaçla yapılıyor, hedefi ne, bunlar belli değil.

Öztürk, Ankara'da bu büyük değişimi yapan komisyonun üyelerinden biriyle de konuşmuş. Onlara, yaptıkları işin büyüklüğü ve vebalinin farkında olup olmadıklarını sormuş. 

Aldığı cevap, yaptıkları işi fazla önemsemediklerini ortaya çıkarmış.

'Nasıl olsa Reis son halini verecek, sorumluluk onda. Yani bizim tedirgin olmamızı gerektirecek bir şey yok...' diye düşündüklerini algılamış. 

Vahim, hem de çok vahim bir durum aslında. Devletin yapısı olduğu gibi değiştiriliyor. Bu iş, kapalı kapılar arkasında Erdoğan tarafından belirlenen sıradan, emir kulu bir komisyona yaptırılıyor. İşin ciddiyetine bakar mısınız?

Saray broşürlerinin birinde yazdığı halde, Öztürk bile bu durumdan müthiş endişelenmiş, rahatsız.

"Keşke aceleye getirilmese bu çok hayati konu. Değişimleri iyice araştırsak, konuşsak, tartışsak, fikirler üretsek. Yoksa yine hatalı bir sistem kuracağız, yıllarca sıkıntısını çekeceğiz." diyor.

Evet, 94  yıllık TC devleti elbette değişmeli. Ama despotik bir sultanlığa değil, demokratik bir cumhuriyete dönüşerek. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi