kiminin duası kiminin direnişi…

filistin’le dayanışmanın bile ancak sağcıların hakkı olduğunu gördük, çok filistin yanlısı olan türkiye cumhuriyeti’nin güvenlik güçleri kadıköy’de filistin’le dayanışma eylemine saldırdı.

trump seçim vaadini yerine getirdi; kudüs’ü israil’in başkenti olarak tanıdığını ve abd büyükelçiliği’ni tel-aviv’den kudüs’e taşıyacağını açıkladı. (gerçi rusya ondan erken davranmış ve nisan’da dışişleri bakanlığı batı kudüs’ü israil’in başkenti olarak gördüklerini açıklamıştı) abd başkanının, beyaz saray ve kendi etrafında yoğunlaşan –ve ucu türkiye politikasına da dokunan- dikkatleri başka yöne çekmek için böyle bir hamle yapmış olması ihtimali var. ama bunun, bölgedeki en güvenilir ortağı olan netanyahu’yla ilgili yolsuzluk iddiaları üzerine, on binlerce kişinin katıldığı protesto gösterilerinin hemen ardından gelmesi de düşündürücü. 

bilindiği gibi, 1948’te yani filistinlilerin büyük felaket olarak adlandırdığı etnik temizlik sürecinin sonunda israil devletinin kurulmasının ardından birleşmiş milletler kararıyla kudüs’e özel bir statü tanındı. ancak 1967 yılındaki altı gün savaşı’yla israil, kendi egemenliği altındaki batı kudüs’ün yanı sıra doğu kudüs’ü işgal etti. 

iş bununla da kalmadı. israil batı şeria’da 700 küsur km uzunluğunda, filistinlilerin apartheid duvarı olarak adlandırdığı duvarı ördü ve örmeye devam ediyor. dev beton blokların oluşturduğu bu yapı da doğu kudüs’ün bazı kısımlarını içine alıyor. israil 1980 yılında şehrin tamamını başkenti ilan ettiyse de bu kararını tanıyan olmadı. nitekim hemen ertesi yıl, 1981’de, kudüs dünya kültür mirası kapsamına alındı, geçen temmuz ayında ise unesco dünya miras komitesi, israil'in, kudüs'te, mescid-i aksa ve çevresinde egemenlik hakkı iddialarını ve yasadışı kazılarını kınayan bir tasarıyı kabul etti. israil ayrıca, işgalini yeni yerleşimlere sürekli genişletiyor. birleşmiş milletler israil’in yeni yerleşimler inşa etmesini 4. cenerve anlaşması’nın ihlali olduğunu da defalarca açıkladı. ama tabii abd’nin karşısında bm’nin, hele de unesco’nun ne hükmü olabilir?

yani konunun, kudüs’ün tarihi boyunca yahudi olmasıyla (evet, ilk semavi din yahudilik) falan bir ilgisi yok, bu şehrin hristiyanlık tarihinde de, müslümanlar açısından da özel bir anlamı var. mescid-i aksa, filistin kimliği açısından dini anlamının ötesinde bir öneme sahip. israilli fanatik yerleşimciler ve israil işgal askerleri, tam da bu sebeple sık sık aksa’ya baskınlar düzenliyor. ama konunun kudüs’ün islam’a ait olmasıyla da bir ilgisi yok, abd’nin kararına karşı çıkanlar arasında papa’nın da bulunması bir yana, filistinli hristiyan toplulukları da direnişin içinde yer alıyor. diğer yandan, anti-siyonizmin "esasen" solcuların işi olduğunu söylemek de çok anlamlı değil, filistin direnişinin içinde islami gruplar var. 

ama zaten filistin davasını kudüs ve aksa’yla tanımlamak doğru ve gerçekçi değil. filistinlilerin en önemli talebi 1948’de yurtlarını ve evlerini terk edip dünyanın dört bir yanına dağılmak zorunda kalan filistinlilerin geri dönüş hakkı. 

abd’nin kararı sadece filistin’de değil, dünyanın başka yerlerinde de tepkiyle karşılandı. avrupa birliği ve islam işbirliği teşkilatı bu karara karşı çıktı. ben bunu yazarken bu kararı tanıyan hiçbir ülke yoktu.  

konunun sıkışıklığına çare olacağı üçüncü güç de türkiye’de: akp’nin ve islamcıların sesi herkesten çok çıkıyor; bu sesin filistin için bir yararı olup olmadığı şüpheli. türkiye’nin israil büyükelçiliği tel aviv’de olmakla birlikte ülkemiz kudüs’te diplomatik temsilcilik bulunduran on ülkeden biri. ayrıca 28 haziran 2016’da, israil ve türkiye arasında imzalanan normalleşme anlaşmasının ankara ve kudüs’te imzalandığı da anlaşma metninde yer alıyor. yani kudüs ankara ile eşit statüde görülüyor. israil’in filistinlilerden çaldığı doğalgazı satmaya talip olan yine türkiye. 

ve daha ilk günden filistin’le dayanışmanın bile ancak sağcıların hakkı olduğunu gördük, çok çok filistin yanlısı olan türkiye cumhuriyeti’nin güvenlik güçleri kadıköy’de gençlerin düzenlediği filistin’le dayanışma eylemine saldırdı ve bazı katılımcıları gözaltına aldı. 

şu açık; filistin’e yönelik bu yeni saldırıya karşı yapılacak birçok politik şey var. bunlar hep birlikte yürütüldüğünde gerçekten etkili ama aralarında namaz ve dua yok. cuma ilan edilen öfke günü’nden beri filistin’in her yerinde işgal gücüyle halk arasında çatışmalar sürüyor. birinci intifada’nın 30. yıldönümüne denk gelen bu çatışmaların yeni bir intifada’ya evrilip evrilmeyeceğine filistin halkı karar verecek. direniş örgütleri, oslo anlaşması ve getirdiği yükümlülüklerden çekilme çağrısında bulundu. dünyanın her yerinde filistin’le dayanışma grupları eylemler düzenliyor. leyla halid, medya şafak için hasan sivri’ye verdiği röportajda bölgede abd çıkarlarının saldırı altında olması ve bütün dünyada bds hareketine destek verilmesi çağrısı yapıyor. 

ama bütün bölgeyi etkileyecek bu çok önemli gelişmeyi iç politika sınırları içine hapsetme tehlikesi muhalefet için de söz konusu. filistin’in durumunu habire kürtlerin durumuyla kıyaslamanın, filistinliler için dertlenen ama kürtler için kılını kıpırdatmamış olanları mahcup etmek için bir vesile olarak kullanmanın ne kürtlere ne filistinlileri yararı var. aynı şekilde, evet iktidar bu konuda ikiyüzlü ama bu tespitin de filistinlilere ve türkiyelilere bir yararı yok. filistinlilerle kürtler haşa rakip olmadığı gibi türkiye, bütün dünyanın etrafında dönenip durduğu, bütün meselelerin düğümlendiği bir merkez falan değil. başka halklarla birlikte, aynı dünyanın üzerinde birbiriyle bağlantılı ama farklı sorunlar yaşıyor, farklı mücadeleler veriyoruz. enternasyonalizm, birbirinin derdinden, mücadelesinden kendine pay çıkarmak değil, birbirinin derdine derman, mücadelesine destek olmak. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi