Üzülme Selocan emeklerin boşa gitmez

Şimdi muhtemelen Demirtaş, cezaevinde, eli kolu bağlı bu tartışmaları izlerken partinin hiç olmaması gereken bir gündemle enerji kaybetmesinden kahrolmuştur.

Aslında her şey Selahattin Demirtaş’ın HDP eş başkanlığına aday olmayacağını açıklaması ve parti yetkililerinin bu kararı "saygıyla" karşıladığını ilan etmesiyle başladı.

Büyük çoğunluk partinin açıklamasını bir ‘karar’ gibi okudu ve tepki yağmaya başladı.

Bir kesim bildik imalarla Demirtaş’ın aday olmamaya zorlandığını ve bunun AKP’nin parti üzerindeki operasyonuna hizmet ettiğini iddia ederken, bir kesim de HDP’nin lider partisi olmadığından hareketle isimler üzerinden değil yeni dönem için etkin bir mücadele programı üzerinden tartışmak gerektiğini savundu. Günlerdir yazılıp çizildiği için ayrıntıya girmeye gerek yok.

Ortalık epey alevlenmişken HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen’in ‘kastı aşan’ açıklamaları geldi. Daha bu açıklamanın yankıları sürerken HDP eski milletvekili Hasip Kaplan’ın twitleri düşmeye başladı. Her biri birbirinden sert ve yangına körükle giden.

Kaplan kısaca "Demirtaş’ın yerine bir Türk eş başkan olmaya kalkışmasın, herkes haddini bilsin" dedi ama bununla da yetinmeyip, eş başkanlık için adı geçen Sırrı Süreyya Önder’i doğrudan hedef alarak "gitsin film çeksin" diye de derdini açıklığa kavuşturdu.

Derken HDP ve daha önemlisi (çünkü doğrudan Kürt partisi olarak kendini tanımlamış) DBP’den gelen yanıtlarla Kaplan’ın açıklamaları kınanarak yarattığı infial yatıştırılmaya çalışılırken Sırrı Süreyya Önder’in Kaplan’a verdiği yanıt alevi yeniden harladı.

Şunu da belirtmek gerekir. Partinin gerekli açıklamayı yapması ve Hasip Kaplan’ın istifa edeceğini açıklamasına rağmen Önder’in Kaplan’la aynı üslupla polemiğe girmesi gereksizliğin ötesinde düşüncesizdi. 

Fazlasını okumak isteyenler mal bulmuş mağribi gibi konunun üzerine atlayan AKmedya ve yanaşmalarından an be an gelişmeleri öğrenebileceğinden uzatmayacağım.

Asıl mesele HDP’nin siyaset sahnesine çıktığından beri ilk kez böylesine düzeysiz, ayrışmış, egemenlerin değirmenine su taşıyan, AKP’nin parti üzerindeki operasyonunu cesaretlendiren bir dizi tartışmayla gündeme gelmesi.

Sonuçlarına bakılırsa şöyle bir döküm yapılabilir:

- HDP gibi, her tür eleştirinin ve sözün sakınmasızca söylenebildiği bir partide bile iş tvitlere ve medya üzerinden mesaj vermeye geldiyse yetkili organların, parti sorumlularının acilen bu durumu masaya yatırması ve kendi sorumluluklarını gözden geçirmesi gerekir.

Maalesef diğer partilerde yaşananlara benzer şekilde egoların parti kimliğinin önüne geçtiğine tanık olduk.  

HDP etrafında birleşmiş, HDP’yi umut olarak gören demokratik kamuoyu ilk kez çatladı. Maalesef Sırrı Süreyya Önder’in ve Hasip Kaplan’ın sözleri altına gelen yorumlar oldukça düşündürücü ve üzücü.

- İkisi de Çözüm Heyeti’nde yer almasına rağmen, İdris Baluken mahkum edilirken Sırrı Süreyya Önder’in bırakılmasının nedeni şimdi daha iyi anlaşılmıştır herhalde. Parti içini karıştırmayı ve güvensizlik yaratmayı hedefleyen bu hamlenin işe yaradığı görülüyor.

İktidar bu tartışmalardan epey ders çıkarır ve yeni operasyonlar için kullanır.

- Partiyi de partilileri de, partiye sempati duyanları da yaraladı, hayal kırıklığına uğrattı.

- "Türkiyelileşme-Kürdistanileşme" tartışmasının yeniden açılmasına neden oldu. Ve tabanda yarılma tehlikesi yaratacak hale gelerek en ciddi sonuçlardan birinin önünü açtı. 

Tabanda daha çok oy oranına indirgenerek yapılan tartışmaya bir yanıt olacaksa; ‘Türklerden’ gelen oyun oranından çok, MHP gibi bir partiye oy veren köylülerin bile Demirtaş’ı davet edecek kadar ön yargıların kırılmasıdır, önemli olan.

Demirtaş ve Türkiyelileşme projesini taşıyan kadroların cezaevine atılması tam da bu nedenle olduğuna göre, HDP’ye yapılan operasyona verilecek en iyi yanıt, Selahattin Demirtaş’ın yeniden seçilmesi olur. Adı "onursal" mı olur, başka bir sıfat mı olur önemli değil. Bunun formülünü bulmak, HDP gibi yaratıcı bir parti için hiç de zor olmasa gerek.

Öte yandan Demirtaş’la birlikte verilen, bilemediğimiz önemli nedenlere dayanan ve bugünü değil geleceği planlayarak alınmış bir kararsa o zaman da partinin bunu daha ciddi ve ikna edici bir tonda açıklaması gerekir/gerekirdi.

Çoğunluğun üzerinde birleştiği tek şey hâlâ, HDP’nin "Türkiyelileşme" iddiasını önemli oranda başardığıdır. Tüm suikastlara ve bombalara rağmen 17 Haziran seçimleri bunun tescilidir. Bu başarı "Türkiyelileşme" hedefini koyan siyasi akıl kadar, zekası, kişiliği ve entelektüel kapasitesiyle bu hedefi başarıyla cisimleştiren Selahattin Demirtaş’a aittir.

Bu arada, Demirtaş’ın eş başkan olarak kalmasını kurulacak yeni bir "çözüm masası" için gerekli görenlere de var.  Bizzat Demirtaş’ın bulunduğu yer, özellikle bu iktidar döneminde yeni çözüm süreci başlamayacağının, bunu dillendirmenin bile muhalif kamuoyunu pasifize etmeye ve hatta başka bir ayrışma yaratacak kuşkular eklemeye yarayacağının kanıtıdır.

Demirtaş kitlesini pasifize eden değil tersine mücadele etmek için motive eden bir lider olduğu için partideki yeri korunmalıdır.

Şimdi muhtemelen Demirtaş, cezaevinde, eli kolu bağlı bu tartışmaları izlerken partinin hiç olmaması gereken bir gündemle enerji kaybetmesinden kahrolmuştur.

Doğru, gerçekten de çok üzücü. Oysa şimdi HDP’nin çok daha karanlık günler bekleyen Türkiye için somut, ışık saçan, umutları tazeleyen bir program ve örgütlenmeyle kamuoyu önüne çıkması, gerçek bir muhalefet partisi olarak önderlik yapması gerekirdi.

HDP, öncelikle OHAL’in kaldırılması, seçimlerin demokratik koşullarda yapılması, seçmen ve sandık güvenliğini sağlayacak koşulların yaratılması için etkin bir muhalefet odağı olarak gündemi belirlemeli ve tüm AKP muhaliflerini de bu ilkeler etrafında kampanyaya katabilecek belirleyici güç olmalıydı.   

Yine de Sevgili Selocan’a diyorum ki, sakın üzülme. Göle çaldığınız maya tuttu ki, ömrü boyunca CHP’ye oy vermiş olan annem, seni tanıdıktan sonra HDP’li oldu. Ve ölene kadar da vaz geçmedi. Ne acı ki, annemi senin özgür olduğunu göremeden yitirdim.       

Emin ol, HDP gönüllüleri öyle kolay emeklerinden, emellerinden, umutlarından vaz geçmez. Ne badireler atlatmış HDP bileşenleri bu kısır tartışmaları, bu hukuksuz operasyonları da aşar.

Hrant Dink’in dediği gibi "Su akar çatlağını bulur."

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi