Kayyım işini kaça anlaşırız Erdoğan!..

Önceki dönemde kayyımların yaptırdıkları hamamları filan görünce şüphelenmiştim ama o faturalar ortaya çıkınca, artık bunun şakaya gelir bir yanı olmadığını anladım.

Önceki dönemde kayyımların yaptırdıkları hamamları filan görünce şüphelenmiştim ama o faturalar ortaya çıkınca, artık bunun şakaya gelir bir yanı olmadığını anladım.

Recep Tayyip Erdoğan belediye başkanlığı görevinden ayrılmak zorunda kaldığında hakkında ilk başta 7 adet fezleke vardı. Bu fezlekelerin hiçbirisi siyasi fezleke değildi, evrakta sahtekârlıktan tutun da kalpazanlığa kadar her şey vardı. Geçen günlerde de proje olduğunu yazmıştım ya, o yüzden şeriatçılıktan dolayı hapse girmesine ve daha sonra milletvekili seçilene kadarki süre içinde dokunulmazlığı olmamasına karşın yargılanmadı.

Esasında yargılandı da, "haksız mal varlığı elde etmek"le suçlandı ama bir et parçası sayesinde dava beraatle sonuçlandı. Davada Erdoğan’ın 5 yıl hapsi ve ömür boyu kamu hizmetinden yasaklı tutulması istendi. Ama Erdoğan öyle bir savunma yaptı ki bilirkişi heyetinin yapacağı bişey yoktu ve bir servetin yolu açıldı. 3 küsur yıl boyunca mal varlığında ciddi bir artış dışında Erdoğan’ın yüklü de bir döviz hesabı çıktı. Erdoğan buna hazırlıklıydı ve duruşmada önemli savunmayı yaptı, söylediği tümce şuydu, "Oğlum Ahmet Burak Erdoğan'a borcum."

Haberin devamını 21 Haziran 2003 tarihli Vatan Gazetesi’nden aktarıyorum: "Bilirkişiler, Erdoğan'ın mal beyanında, "Oğlum Ahmet Burak Erdoğan'a borcum" diye gösterdiği dövizin kaynağı olarak düğününde takılan 24, 22,18 ve 14 ayar toplam 30 kilo altının, mal varlığındaki artışı açıkladığını bildirdi. Altınların o dönemdeki değerleriyle hesaplayan bilirkişiler, altınların 262 milyar 802 milyon 364 bin 384 lira tuttuğunu ve bu paranın da mal varlığındaki artışı açıklamaya yeterli olduğunu belirledi. Erdoğan'ın oğlunun düğünüyle ilgili olarak, dolar, mark ya da altın takılmasının "Türk örf, adet ve geleneklerinden" olduğunu belirten bilirkişiler, Erdoğan'ın oğlundan bu altınları borç olarak almasının da aynı şekilde değerlendirilmesi gerektiğini kaydetti. Bilirkişiler bu durumun "tartışmasız" kabul edilmesi gerektiğini de vurguladı."

Doğal olarak bundan sonra artık kimsenin "DUR" deme şansı kalmadı ve gemicikler alınmaya başlandı. Erdoğan bir televizyon programına çıktı ve oğlunun aldığı gemi soruldu kendisine. Burada da yanıt ilginçti:

Kadir Çöpdemir: Oğlunuzun burslu okuması ve gemi alması, kayık da değil ki başbakanım, milyon dolarlık yani!

Erdoğan: Kadircim, gemi var gemicik var.

Kadir Çöpdemir: Gemicik mi efendim sizinki?

Erdoğan: Bidakka şimdi ona gelicem, bir de bunun sıfırı var, eskisi var. Gemiyi cüzi bir peşinatla ve taksitle aldık.

Bunlar dışında onlarca, yüzlerce ama ben gazeteciyim, dedikodularla ne haber yaparım ne de yazı yazarım. Ancak son seçimden sonra Diyarbakır, Mardin ve Van Belediye Başkanlıklarına ikinci kez kayyım atanınca benim için bazı şeyler dedikodu olmaktan çıktı. Önceki dönemde kayyımların yaptırdıkları hamamları filan görünce şüphelenmiştim, kendi kendime görmemişlik diye geçiştirmeye çalıştım ama o faturalar ortaya çıkınca, artık bunun şakaya gelir bir yanı olmadığını anladım. O altın faturaları, gümüş faturaları, akıl almaz fiyata yemek faturaları ve bir günde sayısı 77’ye kadar çıkan araba ve minibüs kiralamaları ve bunların hepsinin kayyım tarafından, onun zamanında yapılması.

Evet, bana göre bu 3 ile kayyım atanması ve arkadan başta Ankara ve Istanbul olmak üzere başka illerin de sırada olduğu dedikodusu kesinlikle siyasi bir karar değil. Istanbul’da da kimi vakıflara para kesildi, kimi gazetelere haybeden verilen para kesildi ve Güneş Gazetesi kapatma kararı aldı.

Peki, bunun sizce de bir sonu yok mudur acaba, yani bir doyum noktası, mesela "Vakfımız yeterince olanağa sahip oldu, artık kendimiz bişeyler….." filan diyen olamaz mı? Bu yazıyı yazarken ve birilerinin doyum noktasının olmadığını anladığım an aklıma çocukluğumuzda okuduğum çizgi roman Miki’ler geldi. Oradaki doymak bilmeyen "Varyemez Amca" ne güzel de anlatıyor esasında yaşadıklarımızı. Kapak fotoğrafına bakın ve ne dediğimi anlarsınız, hiç bu kadar yazıya bile gerek yoktu bence.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi