cumhuriyet ile yaşamak istiyorum

cumhuriyet’in temsil ettiği, kurucusu mustafa kemal atatürk, kuruluş süreci kurtuluş savaşı olan rejim, tarihi boyunca gördüğü en büyük saldırı karşısında yenik düşmek üzere.

darbe dönemlerinden geriye sadece korkunç şeyler kalmaz; dilden dile anlatılanlar arasında fıkralar da vardır; mesela altıncı lenin’i hangi güvenlik görevlisi kime söyledi acaba? bilmiyoruz ama hâlâ komik.

cumhuriyet davası da ileride böyle fıkra gibi anlatılacak ayrıntılarla dolu; musa kart’ın tatil için rezervasyon yaptırdığı seyahat acentasının, akıl atalay’ın evine parke döşeyen ustanın oğlunun yemek yediği bir lokantanın cemaat bağlantılarının dosyada delil olarak yer alması mesela.

ama bu dava vesilesiyle öğrendiğimiz başka ayrıntılar, meselenin mahkemeyi aştığının işareti. örneğin cumhuriyet’in çok uzun bir süredir hiç reklam alamaması yani cumhuriyet’e reklam verilmemesinin sağlanması gazetenin yok edilmeye çalışıldığını gösteriyor.

cumhuriyet satışından bağımsız olarak hep bir mihenk taşı oldu basında. örneğin sabah "life style" falan diye başladığı yürüyüşünde, hep cumhuriyet’in ciddiyetini hedef aldı, onu çürütmeye çalıştı. daha sonra, yine sabah birinci sayfaya illa ki, bolca ten gösteren, genç, ve mesleği güzellik olan bir kadının fotoğrafını "çakarak" yoluna devam edip bunu da "okurun isteği" olarak açıklarken, cumhuriyet’in temsil ettiği, kılı kırk yaran, soru soran, intelektten utanmayan, gazeteciyi öne çıkartmayan ama onlarca iyi gazeteci yetiştiren çizgi basının genelinde küçümsenir oldu.

şu an yayınlanan en eski gazetelerden biri; 1924 yılında kurulmuş, adını atatürk koymuş. cumhuriyet gerçekten de türkiye cumhuriyeti’nin olumlu ve olumsuz bütün tarihini simgeliyor. cumhuriyet’in temsil ettiği, kurucusu mustafa kemal atatürk, kuruluş süreci –ya da anlatısı- kurtuluş savaşı olan rejim, tarihi boyunca gördüğü en büyük saldırı karşısında yenik düşmek üzere. gelmekte olan, kurucusu malum ve kuruluş anlatısı 15 temmuz olan rejimle son yıllarda yavaş yavaş tanışıyoruz zaten.

ama cumhuriyet gazetesine bu şekilde dört koldan yönelinmesinin gazetenin sekülerizme sahip çıkan çizgisiyle açıklanacağını sanmıyorum. bence hükümetin suriye politikasına dair gazeteciliği daha belirleyici oldu.

birçok basın kuruluşunun, sivil toplum ve demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri davayı izlemek üzere çağlayan’a geldi. onların dayanışması çok önemli ve davayla ilgili herkese eminim ki gurur veriyordur. bu vesileyle, birçoğunun ülkesinin suriye savaşının suç ortakları arasında olduğunu ve ama zaten bu kurumların kendi ülkelerini eleştirmekten geri durmadığını hatırlatayım.

bugünlerde, yabancı muhaliflerin başrolünde olduğu bazı haberler, gazetecilikten ziyade kurgunun alanına giriyor. oysa gazetecilerden, en azından meslektaşlarıyla ilgili yalan üretmemeyi gerektirecek bir mesleki dayanışma beklemek hakkımız ve şu döneme güçlü meslek örgütleriyle girememiş olmamız bunun sebeplerinden biri.

bütünüyle hayale, kurguya, iftiraya dayanan haberlerle meslektaşlarının başını derde sokmaya çalışan pek çok gazeteci var. onlara karşı haklı bir öfke ve tepki de yükseliyor. ama meslektaşların vefasızlığı, "ihaneti" bunlarla sınırlı değil. cumhuriyet iddianamesini incelediğinizde bizzat bu kurumda çalışan gazetecilerin savcılık ifadelerinin önemli bir dayanak oluşturduğunu görüyoruz. böyle zor dönemlerde insanların korkabileceğini, korkularının kendilerine egemen olabileceğini anlıyorum. ama türkiye gazeteciler sendikası istanbul şube başkanı ali açar’ın cumhuriyet iddianamesinde önemli bir yer tutan tanıklığı, korku dediğimiz insanlık halinin değil, siyasal tercihlerinin sonucu. buna karşılık olarak sendika disiplin kurulunun uyarı -yani yaptırım bile sayılmayacak bir ceza- vermekle yetinmesi, bu hali olağanlaştırmak anlamına geliyor bence. bir gazeteci hata yapabilir, bu gazeteci bir meslek örgütünün, sendikanın yöneticisi de olabilir. ama bu görevini sürdürmesi, südürebilmesi, bir sepetteki çürümüş domatesin yanındaki domatesleri de çürütmesi gibi bir etki yapmaz mı?nitekim sevgim denizaltı ve elif akgül, bu karar üzerine yönetim kurulundan istifa ettiler. bu durumu sıradanlaştıran, bu sıradanlaştırmaya gerekçe, kılıf, bahane olan ilişkiler, bağlantılar her neyse, hepsinden kurtulmamız gerekiyor bence. çünkü eşiğinde durduğumuz zor dönemde elimizi, ayağımızı bağlayacak olan tam da bunlar olacak.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi