Umut üzerine

Umut üzerine
Son zamanlarda aile içi cinsel istismarla ilgili yapılan çalışmalarla çok sık karşılaşıyorum. Toplum artık bunu konuşmak istiyor. Sorununun büyüklüğü ve derinliğine bakıldığında atılan adımlar çok küçük olsa da yol bir kere açıldı.

Umut üzerine yazabileceğimi hiç düşünmezdim.

Son zamanlarda aile içi cinsel istismarla ilgili yapılan çalışmalarla çok sık karşılaşıyorum. Birkaç ay önce ilk tiyatro oyunu olan “Babalar, Amcalar ve Diğerleri” kitabını okudum. Yine aynı dönem ilk kez sahneye konan “Canavar” oyununu izledim. İstanbul Film Festivali’nde ise hayatta kalanların başrolde olduğu “Bir Gün 365 Saat” adlı belgeseli izledim. Bu satırları da Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin oluşturduğu “Umut Çocukta Topluluğu”nun, yaptığı etkinlikten dönerken trende yazıyorum.

Topluluğun danışmanı; neredeyse bir ömrü çocuk istismarıyla mücadeleye vermiş Prof. Dr. Betül Ulukol. Üç yaşındaki topluluğu, gelecekte çocuklarla ilgili alanda uzman olacak gençler oluşturuyor. Son beş yılda 2 milyon öğrencinin üniversiteyi terk etmek zorunda kaldığı bir ülkede kendi yarattıkları olanaklarla bir sempozyum düzenliyorlar. Bununda ötesinde beni duygulandıran şu diyalogdu. “Bugün cumartesi neden bir arkadaşınla kafede takılmıyorsun da buradasın?...” diye sorduğum gencin verdiği cevap; “Anlamlı bir hayat sürmek istiyorum...”

Bizim zamanımızda tiyatro, müzik, folklor kulüpleri vardı, şimdi çok farklı alanlarda çalışmalar yapıyor gençler. Bizden farklılar. Şükür ki farklılar… Bunu Bir Gün 365 Saat filmini izlerken de hissettim. Filmin başrol oyuncusu üniversite çağındaki kadınların cinsel istismara, mücadeleye ve dayanışmaya bakışı bizden farklı. Filmi izlerken tuhaf gelen sonrasında anlamlandırdığım… Kendilerini ifade ediş biçimleri, bakışları, oturuşları bizden çok farklı. Ama özünde değişmeyen şeyler var; mücadele, dayanışma ve onurlu bir yaşam… Farklılıklarımız olsa da bunların bizi yan yana getireceğini umuyorum.

Cinsel istismar konusunda yol açmak, elini taşın altına koymaktan çok ateşten bir top tutmak gibi. Karşınıza birçok şeyi almak, yüzleşmek, mücadele etmek zorundasınız. Çalıştığınız kurumlar, yakın çevreniz, kutsallar… En önemlisi kendinizle yüzleşmek zorundasınız. Alanda çalışan insanlarında mağdur çocuklar gibi seslerinin boğulmaya çalışıldığını tahmin etmek zor değil. Yine de birileri bu ateşten topu tutmaktan korkmuyor cinsel istismar denilen cehennemin kapılarını açıyor. Bu yangını söndürmek için.

Umutluyum. Ben otuz yıl önce cinsel istismara maruz kaldığım evden fiziksel olarak çıktım ama ruhsal olarak çıkamadım. Çünkü cinsel istismarın tabu olduğu bir ülkede evin dışı diye bir yer yok. Gittiğiniz yerlerde de evin içinde olduğu gibi sesiniz boğuluyorsa... Ama toplum artık bunu konuşmak istiyor. Sorununun büyüklüğü ve derinliğine bakıldığında atılan adımlar çok küçük olsa da yol bir kere açıldı.

Artık o evden gidebileceğim bir ülkenin umudu var.


Meliha Yıldız: 1975’te, birçok ihmal ve istismarın yaşandığı bir evde doğdu. Kırk dört yaşında, bir video-röportajla yaşadığı cinsel istismarı ifşa etti. Bu, onun için mağdurluktan aktivistliğe giden yolculuğun başlangıcı oldu. Türkiye’de, aile içi cinsel istismarın “mağdur” tarafından anlatıldığı ilk kitap olan Kutsal Tecrit'i 2021 yılında yazdı. İkinci kitabı Uçurum Kenarındaki Salıncaklar 2023 yılında yayınlandı. Özellikle yazılarıyla çocuğun cinsel istismarı konusunda aktivizm çalışmaları yapmaya devam ediyor.

Öne Çıkanlar