Türkiye’nin yeni siyasi haritasını Cuma Çiçek değerlendirdi: Kürt meselesinde yeni hikaye sunabilirse bu CHP'yi iktidara taşır

Akademisyen Cuma Çiçek seçim sonrası oluşan yeni siyasi haritayı değerlendirdi: Kimlik meselesinde kapsayıcı, özgürlükçü siyaset inşa edebilirse, Kürt meselesi ve muhafazakarlık gibi temel konularda yeni bir hikaye sunabilirse, bu CHP'yi iktidara taşır.

Seda TAŞKIN


ANKARA - Türkiye 31 Mart yerel seçimlerini geride bıraktı ancak seçimin yankıları konuşulmaya devam ediyor. CHP’nin uzun zaman sonra Türkiye’de birinci parti durumuna gelmesi Türkiye’nin siyasi haritasında da büyük bir değişikliği beraberinde getirdi. Akademisyen Cuma Çiçek ile Türkiye’nin yeni siyasi haritasından CHP’nin bundan sonra izleyeceği politikaya, DEM Parti’nin batıda kullandığı oy stratejisinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kayyım imasına kadar pek çok güncel gelişmeyi konuştuk.

Çiçek, CHP’nin yerel seçim başarısını genel seçimlere taşıyabilmesi için Türkiye’deki ekonomik kriz kadar, siyasi krizlere de yanıt vermesi gerektiğine işaret etti. Türkiye'de iktidara gelebilmek için yeni bir hikaye kurmak gerektiğini belirten Çiçek, “CHP, kimlik meselesinde kapsayıcı, özgürlükçü bir siyaset inşa edebilirse, Kürt meselesi, sekülerlik, muhafazakarlık gibi temel çalışma sahalarına dair yeni bir hikaye sunabilirse ve kendi tabanında bir dönüşüm dinamiği yaratabilirse, bu CHP’yi 2028'de iktidara taşıyabilir” dedi.

- 31 Mart yerel seçimlerinde CHP uzun bir sürenin ardından birinci parti konumuna geldi. Türkiye’nin yeni siyasi haritasını nasıl yorumlarsınız?

"Türkiye'de, değişim adına önemli bir fırsat penceresi sunan bir seçim oldu. Çünkü 2019 Mayıs seçimlerinden sonra muhalefet cephesi genel olarak büyük bir umut kaybı yaşadı. Yerel seçimlerde belediye başkanlığı düzeyinde CHP'nin birinci parti olarak ortaya çıkması, her şeyden önce değişime dair umut yarattı. Zira bütün bu siyasal kutuplaşmalara rağmen sokağın kolektif bir aklı var ve bu akıl belli ölçülerde siyasete bir değişim mesajı verdi. Şu an bu değişimi taşıyacak ana aktörlerden biri CHP. Bununla birlikte bu fırsatın da sınırlı olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Seçim sonuçlarına baktığımızda aslında iki seçmen grubunun seçim sonuçlarını belirlediğini görüyoruz. CHP'ye yönünü vermiş yeni seçmen sayısının sınırlı olduğunu görüyoruz.

‘BÜYÜK DEĞİŞİMİ YARATAN ANA FAKTÖR DİNDAR MUHAFAZAKARLAR’

"Türkiye'de seçim sonuçlarını ortaya çıkaran birinci seçmen grubu daha dindar muhafazakar seçmen grubundan oluşuyor. Bu seçmen grubunun önemli bir kısmı yaşamış olduğu rahatsızlığı iki şekilde ifade etti. Yaklaşık dört milyona yakın potansiyel seçmen ve bunlar büyük oranda daha önce AKP’ye oy vermiş olan seçmenlerdi, sandığa gitmediler. Yine yaklaşık üç milyona yakın seçmen de Yeniden Refah Partisi (YRP) olmak üzere ve AKP dışındaki dindar muhafazakar partilere yöneldiler. Seçimdeki büyük değişimi yaratan ana aktör dindar muhafazakar kesimdi. Burada seçmenin sandığa gitmeme ve bir yeni bir dindar muhafazakar adres olarak YRP'ye gitmesi AKP’ye büyük bir kayıp yaşattı.

‘CHP BU FIRSAT PENCERESİNİ NASIL DEĞERLENDİRECEK?’'

"İkinci olarak, Türkiye'deki milliyetçi oyların CHP'ye gittiğini görüyoruz. İYİ Parti, seçmen tabanının büyük bir kısmını bu son yerel seçimde CHP'ye kaptırdı. İYİ Parti'nin ittifaktan ayrılma kararına rağmen seçmen ittifakta kalmaya devam etti. Bu da CHP'nin kazanmasını sağlayan ikinci büyük etkendi. CHP'nin yeni kazandığı seçmen sayısı yaklaşık 1 milyon civarında ve bu elbette ki önemli. Ama bununla beraber bloklar ve hegemonik güç odakları bağlamında baktığımızda Türkiye'de partiler arası, bloklar arası seçmen geçişlerinin hala sınırlı olduğunu görüyoruz. Buna rağmen Türkiye'nin 35 ilinde bir yerel iktidar gücü haline gelmek, CHP için tam da toplumsal rızayı inşa etmek, geleneksel tabandan öteye yeni insanlara ulaşmak, yeni seçmen desteğini sağlamak için büyük bir imkan, büyük bir fırsat penceresi. Burada esas mesele CHP'nin bu fırsat penceresini nasıl değerlendireceği.

- Genel seçim ve yerel seçim arasındaki seçmen davranışındaki farklılığı nasıl değerlendiriyorsunuz?

"Bu konuda birçok faktör var. Örneğin çoğu aktör CHP'deki değişiminin altını çiziyor ancak seçimdeki değişimi yaratan iki temel faktör var. İlki ekonomik kriz. Ekonomik kriz AKP etrafında kümelenmiş grupların bir kısmının AKP’den kopmasına neden oldu. Bu yükün ağırlığı bazı aktörlerin değişimden yana tavır almasını sağladı. İkinci olarak ise, AKP’de bir değersel güç, normatif güç kaybı var. Bu kayıplar son yerel seçimlerde biraz daha arttı. YRP’nin bu derece yükselmesinin arkasındaki ana faktörlerden bir tanesi de bu normatif, değersel kayıp. Mayıs seçimlerinden bu yana ne değişti diye baktığımızda ise esas mesele İsrail'in yürüttüğü Gazze üzerindeki savaş ve AKP'nin almış olduğu tutum. Dolayısıyla hem ekonomik alanda güç kaybeden hem de normatif, değersel düzlemde güç kaybeden bir AKP var ve bu kayıp yerel seçimleri belirledi."

‘MUHALEFETİN ÖNÜNDE ÇOK BÜYÜK BİR FIRSAT VAR’

"Bu seçimlerde seçmenin muhalefete yönelmesi ya da AKP’den kopuşunun nedeni bunun bir yerel seçim olması. Bu durum AKP’den bir bütün olarak kopma anlamında yorumlanmamalı. Haftaya pazar bir başkanlık seçimi olsa, Sayın Erdoğan kazanır mı, benim kişisel kanaatim kazanma potansiyelinin yüksek olduğu yönünde. AKP, uzunca bir zamandır kutuplaştırma ve beka, güvenlik siyaseti üzerine seçmene hitap eden bir parti. İstanbul seçimlerinin, ülkenin güvenliğiyle, bekasıyla bir ilgisi yok. Burada AKP'nin siyasetsizliği, lider figürlerini kaybetmesi, teşkilatın büyük bir alanda çökmüş olması ve çoğu yerde AKP adayları için teşkilatından ziyade bürokrasinin çalışması etkili oldu. Bugün YRP'ye oy vermiş olan seçmenler bir başkanlık seçiminde Erdoğan'a mı oy verir, muhalefetin adayına mı oy verir diye sorduğumda benim cevabım Erdoğan'a vereceği yönünde. Burada bu kopuşun bir partisel kopuş olduğu kanaati içerisinde değilim. Ama bu yeniliği kalıcı hale getirmek için muhalefetin önünde çok büyük bir fırsat var.

- CHP’nin yerel seçimlerdeki başarısı, Kürt sorunundaki perspektifini ve önümüzdeki dönemde siyasal pratiklerini değiştirir mi?

"Burada CHP'nin önünde büyük bir meydan okuma var. İYİ Parti'nin taban bağlamında CHP içerisine yerleştiğini düşünüyorum. CHP’nin bu yükselişinde CHP'ye yeni dahil olan milliyetçi oyların ciddi bir gücü var. Bunlar esasen seküler milliyetçiler ama belli oranda dindar milliyetçiler de CHP'ye oy verdiler. CHP içerisindeki bu milliyetçi büyüme, Kürt meselesinde tutuk olan, Kürt meselesinde yeni bir şey söyleyemeyen tutum CHP'yi bir tık daha geride tutabilir ve muhtemelen bu olacaktır. CHP içerisinde değişim potansiyeli olarak Özel ve İmamoğlu cephesi diyebiliriz ama bunun yanında Mansur Yavaş cephesi var. Örneğin CHP'deki yükselişin sadece 400 bini Ankara'dan geldi ve Ankara'daki seçmen profili Kürt meselesinde bu tür açılımlar yapmaya çok da açık olan bir seçmen profili değil. Ancak 2028 seçimlerinde CHP'nin bir iktidar perspektifi varsa, bu arzusunu hayata geçirebilmesi için CHP'nin hem bu yeni milliyetçi tabanı tutabilmesi hem de Kürt seçmenleri ikna edebilmesi lazım.

‘CHP MEYDAN OKUMA İLE FIRSAT ARASINDA GERİLİM YAŞAYACAK’

"Bunun yanı sıra geniş kitlelerin yoksullaşması, alım güçlerinin düşmesi karşısında yerellerde kent ve kır yoksullarını önceleyen, şartları iyileştirmeyi merkeze alan bir belediyecilik deneyimi belli ölçülerde bu konsensüsü, bu uğraşı genişletebilir, büyütebilir. Muhtemelen CHP'nin birinci yönelimi de bu olacaktır. Ama Türkiye'de iktidara gelebilmeniz için yeni bir hikaye kurmanız lazım. Türkiye’de en azından seküler milliyetçiler ve Kürtler arasında bir zemin oluşabilirse CHP iktidara gelebilir. Bu da sınıf siyaseti, sosyal politikayı, ekonomiyi merkeze alan siyaset kadar, kimlik meselesini de içeren bir siyasete bağlı. CHP, kimlik meselesinde kapsayıcı, özgürlükçü bir siyaset inşa edebilirse, Türkiye'nin Kürt meselesi, sekülerlik, muhafazakarlık gibi temel çalışma sahalarına dair yeni bir hikaye sunabilirse ve kendi tabanında bir dönüşüm dinamiği yaratabilirse, bu CHP’yi 2028'de iktidara taşıyabilir. Burada sanırım CHP meydan okuma ile fırsat arasında bir gerilimi yaşayacak.

'POTANSİYEL 214 BİN DEM PARTİ SEÇMENİ İMAMOĞLU'NU DESTEKLEDİ'

- Batı’daki Kürt seçmen stratejik oy mu kullandı, CHP’ye kalıcı bir oy kayma ihtimali var mı?

"Burada Batı derken iki şehirden bahsediyoruz; İstanbul ve Mersin. Eğer il bazında sonuçlara bakacak olursak bu iki şehirde çok ciddi şekilde DEM Parti seçmeninin CHP adaylarına oy verdiğini görüyoruz. İstanbul'da çalıştığım rakamlara göre potansiyel 214 bin DEM Parti seçmeni İmamoğlu'nu, dahası CHP'yi destekledi. DEM Parti oylarında yaklaşık olarak yüzde 140’a yakın bir düşüş var. Mersin’de ise yüzde 65 civarında. Ancak İzmir, Antalya ve Mersin’de oylarda artış var. Dolayısıyla metropoller dediğiniz zaman DEM Parti seçmeninin bütün metropollerde aynı tavrı koymadığını hatırlatmak gerekiyor. Ana akım Kürt siyaseti, bugünkü temsilcisi DEM Parti esas olarak muhalefeti desteklemeyi merkeze alan bir siyaset yürüttü ve yaklaşık üç seçimdir DEM Parti seçmenlerini CHP’ye oy vermeye yönlendirdi. DEM Parti'nin seçmen tabanı içerisinde kemik dediğimiz, her şartta partisini desteklemeye hazır olan taban dışında DEM Parti'ye yeni gelen ve seçim tercihleri değişme potansiyeli yüksek olan seçmenler CHP'de kalıcı bir oya dönüşebilir."

‘SİYASAL HATTIN İNŞASINDA DEM PARTİ’NİN OYLARI ÇOK ÖNEMLİ’

"DEM Parti’nin seçmen tabanına baktığımızda bir dengenin de olduğunu söylemek mümkün. Yaklaşık 20 Kürt ilinde devasa bir oy alan bir DEM Parti var. Bir yandan da bu oy kadar Türkiye'nin yaklaşık 12 büyük şehrinden gelen oylar var. DEM Parti'nin siyasal hattının inşasında da bu metropollerin oyları çok belirleyici. Örnek verecek olursak, Türkiyelileşme siyasetini DEM Parti'nin Ankara'yla, Türkiye'nin geneliyle, Türkiye'nin Sol Hareketi'yle kurduğu ilişki bağlamını tartışıyoruz. Ama aslında DEM Parti'nin Türkiyelileşme siyasetinin ana dinamiklerinden bir tanesi de iki ana coğrafyaya sahip olması ve metropollerde büyük bir seçmen tabanının olması. Aslında DEM Partinin Türkiyelileşme siyaseti her şeyden önce İstanbul'daki Kürde, İzmir'deki Kürde, Antalya'daki Kürde, Adana'daki Kürde de hitap eder bir siyaset. Dolayısıyla metropoldeki güç dinamikleri yani seçmenin meyilleri DEM Parti'nin siyasal kimliğinin ve stratejilerinin inşasında çok belirleyici bir dinamik. Kanaatimce seçimden sonra DEM Parti’nin risk analizlerinde bu mesele birinci sıraya yer alıyordur.

'İKTİDARDA YUMUŞAMA SİYASETİPOTANSİYELİ VAR'

- İktidar bu seçim sonuçlarından sizce ders çıkaracak mı? Başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye’deki otoriter ve antidemokratik uygulamalarına yönelik bir yumuşama siyaseti izleyeceğine ihtimal veriyor musunuz?

"Bu konuda bir potansiyel olduğu kanaatindeyim. Van’da yaşanan mazbata krizi sonrasında halkın iradesine ve siyasi tercihine sahip çıkması önemli bir dinamikti. Yine CHP başta olmak üzere muhalefet aktörlerinin de direnç göstermesi de etkiliydi. Ancak DEM Parti ile AKP arasındaki bir diyaloğun da etkili olduğu kanaati içerisindeyim. Bu diyalog seçimden önce başlayan bir süreç. Hem Leyla Zana'nın verdiği demeçler hem Demirtaş'ın Kobane Davası’ndan başlayarak yaptığı analizleri biraz detaylı incelediğimizde, AKP ile DEM Parti arasında bir temasın olduğunu ve burada her iki cephede de yeni bir sayfa açma arayışlarının olduğunu görüyorum. İkinci olarak, AKP'nin 2015'den bu yana bir güç kaybı yaşadığını ve bu güç kaybında AKP'nin tercihlerinin, ittifak siyasetinde çok belirleyici olduğunu görüyorum. Bu radikal güç kaybından sonra, AKP’nin bu kaybı eğer geriye çevirmek gibi bir eğilimi varsa burada da yeni bir siyasete yönelmek zorunda."

‘AKP, CHP VE DEM PARTİ İLE TEMAS ARAYIŞINDA’

"Son dönemde Erdoğan’ın Özgür Özel’le kurduğu temas ve yapılacak görüşmelere baktığımızda hem CHP hem de DEM Parti ile bir temas arayışının olduğunu görüyoruz. Yine yeni Anayasa oluşturma tartışmaları yürütülüyor. Birçok insana halihazırda bir anayasasızlaşma süreci varken saçma geliyor. Ama bir yandan da bu siyasal sıkışma, değişim arzusunun bir siyasal değişime dönüştürülmesi için bir fırsat. Son kertede anayasa tartışmalarının kendisi de partiler arası bir diyaloğu mümkün kılıyor ve buna bir zemin yaratıyor. Hem ekonomik krizin yaratmış olduğu zorlama, hem de bu siyasal alandaki daralmadan kaynaklı bir değişim potansiyeli olduğunu düşünüyorum. AKP'de arayışlar var ama bu arayışların net bir siyasete dönüştüğünü söylemek çok mümkün değil. Bu hattın nasıl ilerleyeceği, AKP'nin tercihleri kadar DEM Parti ile CHP'nin tercihlerine bağlı. Eğer bu iki parti de diyalog siyasetine yatırım yapabilirse, AKP'nin normalleşmeye dönüşümü biraz daha kolaylaşabilir. Aksi takdirde AKP, güvenlik siyasetiyle süreci yönetebilir. Burada belki dönemsel olarak biraz daha kontrolü elde tutabilir ama hem ekonomik alanda hem de siyasal alanda bu durum AKP'ye 2028'de büyük bir maliyet olarak geri dönecektir."

'AKP'DE İKİ EĞİLİM VAR; YA NORMALLŞEME YA DA SERT BİR OTORİTERLEŞME'

- Van’da yaşanan mazbata krizinin ardından toplumda ortaya çıkan demokratik tepkiyi nasıl görmek lazım? Diyarbakır ve Mardin’deki belediyelerde yaşanan son gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda söz konusu tepki olası bir kayyım girişimini engeller mi? Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak dönüşünde yaptığı açıklamalar kamuoyunda kayyım ihtimalini gündeme getirdi. Ne dersiniz?

"Kayyım atama riskinin yüksek olduğu kanaatindeyim ne yazık ki. AKP’de iki eğilim var; ya normalleşme siyaseti izleyebilir ya da daha sert bir otoriterleşmeye gidebilir. Burada CHP'nin yerellerde güçlenmesi de bir risk oluşturuyor. Bir yandan merkezdeki kaynakların tükendiği, büyük bir ekonomik krizin olduğu bir atmosferde, yerellerde kaynak dağıtma potansiyeli yüksek olan bir yerel iktidar ortaya çıkıyor. CHP yaklaşık kaynaklarının yüzde 85'inin olduğu 35'e yakın şehri yönetiyor. Buna muhalefeti de eklerseniz, muhalefetin iktidar olduğunu görüyoruz."

‘KÜRT BARIŞI İNŞA EDİLEBİLİRSE ÜLKENİN BÜYÜME POTANSİYELİ ÇOK DAHA KOLAY OUR’

"Muhalefetin yerellerde kaynak dağıtan, kentteki yoksullara, kadınlara, çocuklara dokunan bir belediyecilik deneyimi üzerine merkezi zora sokma potansiyeli yüksek. Burada risk de oluşabiliyor; AKP bu dönemde yeniden merkezileşme, belediyelerin yetkilerini daraltma eğilime girebilir. Bu eğilimi destekleyecek ana mesele de kayyım meselesi. Dolayısıyla şöyle bir risk var; önce kayyımların atanması ve ardından ülkenin Batı’sındaki CHP belediyelerinin yetkilerinin daraltılması, buraların bakanlıklara ve valiliklere devri gibi bir yeniden merkezileşme ve otoriter dalganın güçlenmesi riski var. Bunun Kürt meselesindeki yansıması sınır ötesi operasyon ve kayyımlar olacaktır. Ama öte yandan hem kalkınma yolu projesi hem de AKP'nin ekonomik ve siyasal alanda yaşamış olduğu daralma ve yeni anayasa tartışmaları, bütün bu süreci bir normalleşme üzerinden de götürmesini mümkün kılıyor. Türkiye bir Kürt barışı inşa edebilirse, kalkınma yolu, ülkenin büyüme potansiyeli çok daha kolay olur."

"Çatışma ya da operasyon seçeneğinin masada tutulması, kayyımlara işaret edilmesi esas olarak biraz masadaki müzakerenin ve karşılıklı konumlanmanın göstergesi. AKP birden fazla seçeneği önüne koyarak yol almaya çalışıyor ve burada aslında karşıdaki aktörün biraz pozisyonunu değiştirmeye, o pozisyonu bazen geriye çekmeye çalışıyor. AKP'nin pozisyonu kadar karşısındaki aktörlerin pozisyonu önemli. Burada CHP ve DEM Parti’nin ne yapacağı çok kritik."

'SEÇMENİN BİRİ,NCİ ÖNCELİĞİ EKONOMİ'

- Yerel seçimlere bakıldığında Türkiye’de büyüyen bir değişim arzusu olduğunu görüyoruz. CHP’nin bu başarısını genel seçimlere taşıyabilmesi için bundan sonrası için nasıl bir yol izlemeli?

"Şu an seçmenin birinci önceliği ekonomi. Kaynak dağıtımında kır ve kent yoksullarının paylarının azaldığı, büyük bir kayıp süreci yaşandı. Mutfağın idaresini düşünen seçmen sayısı çok büyüdü ve CHP’nin ilk meyli de burası olacaktır. CHP’nin sosyal belediyecilik üzerinden yeni bir siyaset inşa etme şansı var ve buradan iktidara yürümesi için bir sayfa açılır, belli ölçüde oyu da artar. Ancak sadece bunun CHP’yi iktidara taşıyabileceği kanaatinde değilim. Ekonomik ve kimlik dinamiklerinin iç içe geçtiği sınıf ve kimlik siyasetinin birbirini şekillendirdiği siyasi bir tablomuz var. Sınıf ve kimlik meselesinin iç içeliğine kör ve sadece ekonomiye odaklı bir siyasetin Türkiye'deki bu seçmen davranışlarında radikal bir değişim yaratma potansiyelinin zayıf olduğu kanaati içerisindeyim."

‘CHP EKONOMİK KRİZ KADAR SİYASİ KRİZE YANIT VERİRSE İKTİDARA GELİR’

"CHP ekonomik krize cevap vermek kadar, Türkiye'nin siyasi krizlerine cevap veren bir yol tutturabilirse ve bunu belediyelerde inşa edebilirse, yani söyleyerek değil yaparak inşa edebilirse ben bu fırsat penceresinin CHP'yi 2028'de iktidara taşıyabileceği kanaati içerisindeyim. Burada şu an görebildiğim eğilim daha çok ekonomik alandaki krizlere cevap veren, Türkiye'nin ana tartışmalarına çok fazla dokunmak istemeyen bir tablo var. Elbette henüz erken, bu konuda haksızlık da yapmak istemem. Seçimlerden yeni çıktık, bekleyip görmekte fayda var. CHP'deki bu değişim Türkiye için de önemli bir kaynak sağlayabilir, yeni bir sayfa açabilir herkes için."

Öne Çıkanlar