CHP toplar mı dağıtır mı?

İşte tam bu nokta, CHP’nin tabiri caizse hünerini göstereceği son şans hatta belki son görev olarak önünde duruyor.

CHP, SP, İyi Parti, DP’nin ortak ilkelerde uzlaştığı ittifak başlangıç için olumlu bir adım.  Türk-İslam sentezini  "Tek Adam"da somutlaşmış bir dikta rejimine karşı, "Hayır" blokunun tüm bileşenlerinin birlikte hareket etmesi dışında başka seçenek olmadığını, anket sonuçları açıkça ortaya koyuyor.

Cumhuriyet’in haberine göre, "demokrasi ittifakı’’ adı verilmesi beklenen 4’lü ittifakın ortaklaştığı taslak protokolde  "adalet, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, demokrasi, yargı bağımsızlığı, bağımsız ve tarafsız cumhurbaşkanı, herkes için huzur, varlık, birliktelik, barış ve refah" gibi temel ilkeler yer alıyor.

Buraya kadar "yetmez ama evet".

Sonuçta hedef, dikta rejimine gidişi durdurmak ve demokrasiye geri dönmek.

"Sıfır baraj" önerisiyle muhalefete öncülük eden CHP’nin de hakkını verelim.

"Demokrasi ittifakı" sağ partilerin ağırlıkta olduğu bir blok görünümünde olduğu için sol, sosyalist ve Kürt seçmenlerin son derece haklı olarak, eleştiri odağına girdi.

HDP’den gelen tepkiler, yalnızca anti demokratik biçimde siyaset dışına atılmaya çalışılan Selahattin Demirtaş gibi güçlü ve kapsayıcı bir liderin rekabet şansının elinden alınmasına değil, Kürtlersiz bir "demokrasi ittifakı"nın mümkün olmadığına ilişkin son derece doğru tespitler içeriyor. 

Öte yandan başka bir gerçek de, HDP ile kamuoyuna açık yapılacak bir uzlaşma, AKP ve MHP’nin kararsızlığa düşmüş seçmenini hedefleyen bir siyaset stratejisini çökertebilir.

İşte tam bu nokta, CHP’nin tabiri caizse hünerini göstereceği son şans hatta belki son görev olarak önünde duruyor. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu için de liderliğinin gerçek bir sınavdan geçeceği ve bugüne kadar düştüğü demokrasi ayıplarını telafi edebileceği son olanak.

Yani Kürt seçmeni hedeflerken olası seçmeninden yüzde 10’u kaçırmayacak, ya da muhafazakarlardan yüzde 10 alacağım derken Kürt seçmeni sandıktan uzaklaştırmayacak.

Muhalefet, stratejisini cumhurbaşkanlığı seçimlerini ikici tura taşımak ve ikinci turda Erdoğan’ın karşısında en fazla oyu alan adayı desteklemek dışında, seçimlerin ikinci önemli aşaması olan meclis çoğunluğunu da elde etmek üzerine kurduğuna göre, cumhurbaşkanı adaylarının matematiksel olarak büyük bir seçmen kitlesini etkilemesi gerekir.      

Yani seçimlerin her iki aşamasını da muhalefet blokunun kazanması gerekir.  

Oysa ne Meral Akşener, ne de Temel Karamollaoğlu bu zor işi kotarabilecek isimler. 4’ü bir araya gelse de ikinci turda cumhurbaşkanlığı seçimini almaları mümkün değil. Dolayısıyla Türkiye’nin kaderi önemli ölçüde CHP’nin göstereceği adaya kilitlenmiş durumda.

CHP adayının, yalnız 4 partinin desteğini değil "demokrat" kimliğiyle öne çıkmış, güven uyandırmış, muhafazakar seçmenle birlikte Kürt, sol ve sosyalist seçmenin de oyunu alabilecek bir isim olması gerekir.

CHP, Cuma günü açıklayacağı cumhurbaşkanı adayıyla, aynı zamanda "Sıfır baraj ittifakı"nın başarı şansı konusunda da bir fikir vermiş olacak.

Siyasetin CHP’ye dayattığı asıl zorluk, ihtiyaç duyulan niteliklere sahip bir isim bulmak değil, kendi içindeki taşlaşmış klikleri ikna etmek.

İşin ironik yanı ise CHP, kurulmasında ve son aşamaya gelmesinde önemli rol oynadığı bu dikta rejiminin şimdi de önünü kesebilecek önemli bir görevle karşı karşıya.

CHP içinde bunun hâlâ yeterince farkına varmayanlar varsa, Yaşar Okuyan’ın iki gün önce bir TV ekranında söylediklerini aktarmak belki aydınlatıcı olur.

Okuyan "Sıfır baraj" ittifakının mutlaka HDP dahil bütün partileri içine katması gerektiğini belirtmekle kalmadı, meclise farklı eğilimlerdeki bütün partilerin girebilmesi gerektiğinin de altını çizdi.

CHP’nin, 1980 Darbesi öncesinin en önemli ülkücü liderlerinden, uzun yıllar MHP’de siyaset yapmış bir siyasi figürü bu noktaya getiren vahim koşulların ne kadar farkında olduğunu Cuma günü öğreneceğiz.

Seçimleri konuşurken, şunu da unutmamak gerekir ki, sonuç ne olursa olsun tek gerçek AKP’nin ekonomik ve siyasal, ağır bir bunalım döneminde olduğu, önümüzdeki aylarda çöküşün kaçınılmaz olduğudur.

Seçimler çöküşün bedelini, faillerinin mi yoksa tüm Türkiye’nin mi ödeyeceğini belirleyecektir.       

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi