17 Ağustos’un 20. yılı: İstanbul’da 10 milyon insan güvenli olmayan konutlarda yaşıyor

17 Ağustos’un 20. yılı: İstanbul’da 10 milyon insan güvenli olmayan konutlarda yaşıyor
İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 17 Ağustos depreminin 20. yılı nedeniyle yaptığı basın toplantısında İstanbul’un yeni bir depreme hazır olmadığını kaydetti.

Rıfat DOĞAN


ARTI GERÇEK- İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İstanbul Şubesi 17 Ağustos 1999 yılında yaşanan ve yüzlerce insanın hayatını kaybettiği Marmara Depremiyle ilgili basın toplantısı düzenledi. 

Beyoğlu Karaköy binasında düzenlenen basın toplantısında açıklamayı İMO İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna okudu. 

Suna, ’99 yılında meydana gelen ve merkez üssü Düzce olan 7.4 şiddetindeki Marmara Depremi’nin üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen "bir arpa boyu" yol alınabildiğini söyledi. 

BOŞ ALANLARI TOPLANMA ALANI İLAN ETMEK SORUNU ORTADAN KALDIRMIYOR

"İstanbul depreme hazır değildir" diyen Suna "Son birkaç yıldır depreme maruz kalmadan binalar yıkılmaktadır. Kartal’da 21 insanın ölümüne yol açan bina, İstanbul yapı stokunun mevcut durumunu resmetmektedir. Deprem toplanma alanları ve ulaşım güzergâhları sorunu varlığını sürdürmektedir. Önceden belirlenen alanların yapılaşmaya açılması bir yana, parkları, okul bahçelerini, boş alanları toplanma alanı ilan etmek sorunu ortadan kaldırmamaktadır" dedi. 

DEPREMİN TOPLAM MALİYETİ 20 MİLYAR DOLARI BULDU

Marmara Depremiyle ilgili kısa bir hatırlatma yapan Suna yaşanan hasarla ilgili şunları söyledi:

"17 Ağustos 1999’da merkez üssü Kocaeli/Gölcük olan bir deprem meydana geldi. 7.4 büyüklüğündeki deprem sadece merkez üsse yakın bölgeleri vurmadı. Kocaeli ile birlikte Sakarya, Yalova, İstanbul, Bolu depremin yıkıcı etkisiyle karşı karşıya kaldı. Hatta Eskişehir, İzmir, Ankara gibi kentler de depremi hissetti. Deprem özellikle Marmara bölgesindeki yaşamı kelimenin tam anlamıyla felç etti. Resmi rakamlara göre 17 bin 480 insan yaşamını yitirdi, 43 bini yaralandı. Binden fazla insan sakat kaldı. Depremde 330 bin konut, 50 bin işyeri değişik derecede hasar gördü. 140 bin bina çöktü, 1 milyona yakın insan evinden, işyerinden oldu. Ülke sanayisinin merkezi konumundaki bölgelerdeki deprem, ülke ekonomisine telafi edilmesi güç sonuçlara yol açtı. Petrol rafinerileri, petrokimya tesisleri, metal tesisleri, otomotiv, kâğıt, plastik fabrikaları, ham madde tesisleri ve diğerleri üretimi durdurmak zorunda kaldı. Depremin toplam maliyetinin 20 milyar doları bulduğu tespit edildi. İstanbul 1999 depremini sert yaşayan kentlerden biri oldu. Depremin merkez üssüne 100 kilometrelik bir uzaklıkta olmasına rağmen 3 binden fazla yapı ağır hasar gördü, 50 yapı tamamen yıkıldı, 30 bin yapı az ve orta hasara uğradı. Bine yakın İstanbullu hayatını kaybetti." 

ÜLKENİN YÜZDE 66’SI 1. VE 2. DERECE DEPREM KUŞAKLARI ÜZERİNDE

Suna ülke topraklarının yüzde 66’sının 1. ve 2. derece deprem kuşakları üzerinde olduğuna dikkat çekerek "Nüfusumuzun yüzde 70’ini barındıran 11 büyük kent, büyük sanayi kuruluşlarımızın yüzde 75’i deprem tehlikesi altındadır. Yapı stoku güvenli ve sağlıklı olmaktan uzaktır; pek çoğu kaçaktır, ruhsatsızdır ve mühendislik hizmeti almadan üretilmiştir. 20 milyon civarında bulunan yapı stokunun büyük oranda yenilenmesi, güçlendirilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Kaldı ki deprem sonrası açığa çıkmıştır ki, ülkemizde sağlıklı yapı envanteri de yoktur" ifadelerini kullandı. 

Depremle ilgili araştırma ve inceleme yapan üniversitelerin, meslek odalarının, bilim çevrelerinin tasfiye edilmesinden kapalı kapılar ardında gerçekleştirilen mevzuat değişikliklerine uzanan bilinçli bir tercih söz konusudur" diyen Suna, devamında şunları söyledi:

"Bu tercihin işaret ettiği noktada kentsel dönüşüm projeleri yer almaktadır. Çünkü mevcut iktidarın kentleri depreme hazırlamak için kentsel dönüşümden başka önerisi ve uygulaması bulunmamaktadır. Bilindiği gibi, kamuoyunda kentsel dönüşüm olarak adlandırılan 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun 2012 yılında yürürlüğe girmiştir. O tarihten bu yana büyük kentlerimiz, kentsel dönüşüm projeleri tarafından adeta teslim alınmıştır. Bir taraftan kentsel dönüşüm projeleri sürerken diğer taraftan imar affı ilan edilerek güvenli olmayan yapılar koruma altına alınmıştır."

İMAR BARIŞI DEPREM TEHLİKESİNE DAVETİYE ÇIKARIYOR

İmar barışına da değinen Suna, bu uygulamanın deprem tehlikesine açık davetiye çıkartmak dışında bir sonuç doğurmayacağına işaret etti. 

Bu yılın depremin 20. Yılı olduğunu anımsatan Suna, "geride bıraktığımız 20 yılı, kayıp olarak görmek mümkündür. Elbette bu zaman zarfında tamamlanan işler bulunmaktadır. Ancak ifade edilmelidir ki ancak "bir arpa boyu" yol kat edilmiştir" diye konuştu.  

İSTANBUL’DA 6 BİN 127 OKULDAN SADECE BİNİ GÜVENLİ 

İstanbul’da bulunan 6 bin 127 okul binasından sadece bin 135’inin güvenli hale getirildiğini belirten Suna, "Olası bir İstanbul depreminde çocuklarımızın can güvenliği tehlike altındadır" değerlendirmesinde bulundu.  

Suna, "İstanbul’da 1 milyon konutun güvenli olmadığını başka bir deyişle kaçak, ruhsatsız olduğunu, mühendislik hizmeti almadan üretildiğini, herhangi bir denetim mekanizmasına tabi olmadığını bunun sadece kendileri tarafından değil Hükümet yetkilileri tarafından da kabul edildiğine" dikkat çekerek "İstanbul nüfusunun en az yarısı bu konutları kullanmaktadır. Bir başka ifade ile 10 milyona yakın İstanbullu deprem güvenliği olmayan konutlarda yaşamaktadır. Olası İstanbul depremine ilişkin üretilen senaryoların en iyimserinde bile, depremin on binlerce yapıyı etkileyeceği, yüz binlerce insanın hayati tehlike altında olacağı tahmin edilmektedir" dedi.   

‘TAKDİRİ İLAHİ’ DİYEREK SORUMLULUKTAN KAÇMANIZ NAFİLE BİR ÇABA

Suna açıklamasının sonunda şu uyarılarda bulundu: 

"Dere yataklarını imara açarsanız, dere yataklarıyla yetinmeyip boşaltılan askeri alanlarda yapılaşmaya izin verirseniz, kentleri betona teslim ederseniz, yapı denetim sistemini onca itiraza karşın değiştirmez, yapı denetimini piyasacı rekabetin unsuru haline getirerek yapı üretim sürecini denetimsizliğe mahkum ederseniz, toplumsal kültürümüzde kayda değer bir yere sahip ihmalkârlık, bilimdışılık, haksız kazanç elde etme gibi olumsuzluklarla mücadele etmezseniz, bir başka sorumlu aramanız, "takdiri ilahi" diyerek sorumluluktan kaçmanız nafile bir çaba olacaktır." 

Öne Çıkanlar