Ankara Katliamı'nın gerekçeli kararı: Hiçbir şey demiyor

Ankara Katliamı'nın gerekçeli kararı: Hiçbir şey demiyor
İçişleri Bakanlığı Müfettiş Raporu, Gaziantep Ağır Ceza mahkemelerinden gelen dosyalar, sanıkların iletişim tespiti dosyaları gibi önemli deliller yok sayıldı.

Barış Mitingi’ne yönelik Ankara Gar önünde IŞİD tarafından 10 Ekim 2015 tarihinde gerçekleştiren ve 103 kişinin yaşamını yitirdiği katliama dair açılan dava Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 3 Ağustos 2018 tarihinde karara bağlanmıştı.

872 sayfalık gerekçelikararı açıklandı. 10 Ekim Ankara Katliamı Davası Avukat Komisyonu, gerekçeli karara dair yazılı açıklama yaptı. Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nin "hiç bir şey demeyen" bir karar yazdığına dikkat çekilen açıklamada, "Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi adalet sözcüğünün çok uzağına düşmüş, yargının siyasal işlevi konusunda tarihi vesika olabilecek bir karar imza atmıştır. Onların duymayacağını bildiğimizden hukuk ve adalet adına bizler hicap duymaktayız" ifadeleri yer aldı.

Türkiye tarihinin en büyük katliamı davasının gerekçeli kararı üzerine ülke kamuoyunu bilgilendirmenin taraflarınca zorunlu olduğuna dikkat çekilen açıklamada, "Sadece iddianamede adı geçen sanıkların bir kısmına eksik gedik verilmiş olan cezalarla tesis edilmiş bir adaleti kabul etmediğimizi, etmeyeceğimizi kararın açıklanmasının ardından yapmış olduğumuz açıklamalarda ifade etmiştik. Katliamın bütün tablosunu aydınlatmayan, tüm sorumluları yargılama pratiği sergilemeyen Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararı ile de bu tutumunu sürdürmüş olup, toplamda katliama dair hiçbir şey demeyen bir gerekçeli karar yazmıştır" denildi. 

‘DOSYA KAPSAMINDA YER ALAN DELİLLERDEN DAHİ SÖZ EDİLMEMİŞ’

Açıklamada, şunlar belirtildi: "Katliam sebebiyle o kadar çok insan bizzat zarar görmüştür ki dosyada katılan sayısı -katılma talebi kabul edilen kurumlarla birlikte- 697’dir. Gerekçeli kararda her bir katılanın beyanları yer almakta olup, katliama dair tüm sorumluların, yani kamu görevlilerinin yargılanması talebinin karşılıksız ve cevapsız kalması son derece dikkat çekicidir. Bu durum bütün yargılama süreci boyunca tarafımızca da dillendirilmiş, somut kanıtlar dosyaya sunularak katliamda sorumluluğu bulunan kamu görevlilerinin mutlaka dosyaya dahil edilmesi gerektiği ifade edilmiştir. 

SADECE BİR BUÇUK SAYFA

872 sayfalık gerekçeli kararda bu husus sadece bir buçuk sayfa olarak yer almış, sorumluluğu bulunan kamu görevlilerinin yargılanması konusundaki taleplerin tamamı görmezden gelinmiştir. Üstelik dosya kapsamında yer alan delillerden dahi söz edilmemiştir. İçişleri Bakanlığı Müfettiş Raporu, Gaziantep Ağır Ceza Mahkemelerinden gelen dosyalar, sanıkların iletişim tespiti dosyaları, Gaziantep ve ülkenin çeşitli yerlerinde kamu kurumları ile yapılan yazışma yanıtları gerekçeli kararda yok sayılmıştır. Oysa bu sözünü etmiş olduğumuz deliller; Ankara, Adana, Gaziantep ve Kilis vb. yerlerde görev yapan birçok kamu görevlisinin, İçişleri Bakanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatının ve siyasal iktidar temsilcilerinin bu katliama yol verdiğini ortaya koymaktadır."

‘BU KARARI ALKIŞLAMAYACAĞIZ’

Gerekçeli kararda sanıkların insanlığa karşı suç işlemekten yargılanmaları gerektiği konusundaki talebin ise sanıkların gerçekleştirdiği katliamın esasen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzenine yönelik olduğu, 2015 kasım seçimleri öncesinde ülkede kaos yaratmak istedikleri gibi açıklamalarla karşılandığına vurgu yapılan açıklamanın devamında şöyle denildi: "Katliama ilişkin siyasal iktidarın sorumluluğu bu şekilde ört bas edilmek istenmiştir. 2015 yılı 7 Haziran seçimlerinden sonra kaos yaşanacağını söyleyen iktidar sözcülerinin, katliamın hemen arkasından anket yaparak oylarının arttığını söyleyen dönemin Başbakanının açıklamaları, katliamda ölen ve yaralananların acılarını paylaşmak yerine sergilenen düşmanca tutumlar gibi çok sayıda somut gerçek karşısında Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi devleti/siyasal iktidarı aklamayı seçmiş ya da kendisine verilmiş bu vazifeyi yerine getirmiştir. 

Gerekçeli kararın tarafımızca anlamı budur ve bu durumdan adalet arayışı içinde olan hukukçular olarak adalet için mücadelemizi daha da büyütmek sonucu çıkarttığımızı belirtmek isteriz. Onun ötesinde sanıklar hakkında yer alan sayfalar dolusu değerlendirmelerin, cezalandırılmalarına ilişkin açıklamaların nazarımızda bir anlam ve önemi bulunmamaktadır. Katliam örgütledikleri dosya kapsamındaki her türlü delille sabit olan sanıklara ceza verildiği için bu kararı alkışlamayacağımızı daha önce söylemiştik, bir kez daha da aynı şekilde ifade etmekte bir sakınca görmemekteyiz. 

‘ÜLKEDEKİ YARGININ DURUMUNDAN BAĞIMSIZ BİR KARAR DEĞİL’

Kaldı ki sanıkların –bir kısmı için eksik ceza tayini de söz konusudur- aldıkları cezalar ve halen tutuklu olmaları müvekkillerimizin ısrarlı takibi ve mücadelelerinin sonucudur. Bu mücadele IŞİD’li sanıkların cezalandırılmasını sağlamıştır. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi adalet sözcüğünün çok uzağına düşmüş, yargının siyasal işlevi konusunda tarihi vesika olabilecek bir karar imza atmıştır. Onların duymayacağını bildiğimizden hukuk ve adalet adına bizler hicap duymaktayız. Bu karar ile yakınlarını yitirmiş, yaralanmış, hayatı boyunca unutamayacağı anlara tanıklık etmiş müvekkillerimizin acıları daha da derinleştirilmiştir. Ancak adli makamlarca gerekçe niyetine sunulanı, esasen bizlere cevap verme zorunluluğu olarak gördüğümüz için, bu şekilde haklılığımızın bir kez daha teyit edilmiş olduğunu da vurgulama isteriz. Ülkedeki yargı sisteminin gelmiş olduğu durumdan n bağımsız olmayan bir karar ile karşı karşıya olduğumuz açıktır. Adalete ulaşmanın mücadele ile olduğunun bilincinde olan hukukçular olarak müvekkillerimiz ve ülkenin emek demokrasi güçleri ile birlikte 10 Ekim Ankara Katliamının bütün sorumlularının yargı önünde hesap vermeleri için her platformda mücadele etmeye /çabalamaya devam edeceğiz." 

GAZETECİ TAHİNCİOĞLU KARARI HABERLEŞTİRDİ

Öte yandan Gazeteci Gökçer Tahincioğlu, gerekçeli kararı haberleştirdi. Tahincioğlu’nun haberine göre; mağdurlar ve avukatlarının, eylemin "insanlığa karşı suç" sayılması talebinin kabul edilmediğinin belirtildiği kararda, şöyle denildi: "Uluslararası hukuk normları ve TCK hükümleri birlikte değerlendirildiğinde DEAŞ (IŞİD) silahlı terör örgütünün radikal selefi görüşler doğrultusunda teokratik nitelikte bir devlet kurma amacında olduğu, bu kapsamda Irak ve Suriye'nin belirli kesimlerinde hakimiyet oluşturarak sözde halifelik ilan ettiği, halifeliğin ilanıyla tüm Müslümanların üzerine halifeye biat etmek ve onu desteklemenin vacip olduğu aynı şekilde DEAŞ'in (IŞİD) otoritesinin uzandığı askerinin ulaştığı tüm emirliklerin, cemaatlerin, eyaletlerin ve örgütlerin de meşruluğunun ortadan kalktığını ilan ettikleri, buna göre tüm Müslüman ülkelerdeki yönetimlerin meşruluğunun ortadan kalktığını, Müslüman ülkeleri yönetecek kişilerin halife tarafından atanacağının öngörüldüğü, bu şekilde tüm müslüman ülkelerin kendisine bağlanmasını amaçladığı, Türkiye'deki laik, demokratik, anayasal düzeni kabul etmeyerek cebir, şiddet ve terör yöntemleri kullanmak suretiyle anayasal düzeni değiştirmeyi hedeflediği, bu kapsamda DEAŞ (IŞİD) silahlı terör örgütünün temel hedefinin terör saldırılarıyla ülkemizde bir iç kargaşa ve savaş ortamı yaratarak kaos ortamından yararlanarak örgüt ideolojisi doğrultusunda bir düzen oluşturmak istediği, bu amacı gerçekleştirmek için anayasal düzeni bozmaya yönelik değişik tarihlerde ve yerlerde birçok terör saldırısı gerçekleştirdiği, ülkemizdeki eylemlerin temel hedefinin anayasal düzeni değiştirmek olduğu anlaşılmıştır."

İKİ ASKERE YER VERİLMEDİ

Kararda, örgütün bu doğrultuda, Niğde’de jandarma ve emniyet görevlilerine yönelik silahlı saldırı gerçekleştirdiği, 32 TIR şoförünü kaçırdığı, Musul Başkonsolosluğu’nu basarak 49 konsolosluk çalışanını rehin aldığı, Kilis’te askeri personeli kaçırdığı, Adana’da HDP ilçe başkanlığına bombalı saldırı düzenlediği, Diyarbakır’daki HDP mitinginde bomba saldırı gerçekleştirdiği anımsatıldı. Örgütün Reina saldırısı gibi diğer eylemlerinin de tek tek anımsatıldığı kararda, örgüt tarafından rehin alınan ve yakılarak öldürüldüklerini içeren görüntülerinin yayınlandığı iki askerle ilgili bir bilgiye yer verilmedi.

HDP VE YABANCILAR HEDEFTEYDİ

Kararda, örgüt içi yazışmalara göre, IŞİD’in Ankara'da HDP Genel Merkezine bombalı araç saldırısı, HDP seçim mitinglerine bombalı saldırı, Amasya Merzifon hava üssü personelini taşıyan servis araçlarına bombalı saldırı, Antalya'da turistik bölgelerde yabancı turistlere yönelik bombalı saldırı, Nizip bölgesinde askeri personele mayınlı tuzak şeklinde saldırı, yabancı ülke askeri personelinin Patriotların naklini yapma işlemleri sırasında şehirlerarasındaki nakil sırasında mayın patlatma şeklinde bombalı saldırı, Kürtlerin yaptığı düğünlere bombalı saldırı için örgüt yönetiminden talepte bulunduğu kaydedildi.

872 sayfalık kararda, bu kadar rahat hareket eden örgüt üyelerinin telefon takibine, istihbarat çalışmalarına, Suriye ile yazışıp canlı bombaları sınırdan almalarına, Ankara’ya kadar gelmelerine, eylemden sonra Antep’e geri dönmelerine rağmen nasıl yakalanamadıkları, bu konuda istihbarat açığı olup olmadığına değinilmedi. Tüm duruşmalarda mahkemeden kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunmasını isteyen avukatların bu taleplerinin neden reddedildiği konusunda da açıklama yapılmadı. Kamu görevlilerinin IŞİD’in eylem yapacağı bilgisine rağmen önlem almadığı yönündeki müfettiş raporuna rağmen valilik ve savcılık kararıyla yargılanmadığı bilgisi verilirken, ortaya çıkan kanıtlara rağmen neden suç duyurusunda bulunulmadığı açıklanmadı. (Mezopotamya Ajansı)  

Öne Çıkanlar