Eşkıya balkanlara hükümdar olursa

Yanya’da Tepedelenli Ali Paşa Müzesi'ni gezerken, bir devletin zulüm, yağma ve şiddet üzerine kurulmuşsa ömrünün çok uzun olamayacağını anlıyor insan. Bir de nedir bu Türklük merakı?

Çarşamba günü yazımı yazamadım. Çünkü İstanbul’dan gelen arkadaşım Yiğit (Bener) ile Yanya, İgumenitsa (Bir zamanlar Reşadiye) ve Grevena’yı keşif turuna çıkmıştık. Epir bölgesi, İtalya, Arnavutluk sınırı ve Korfu’nun oraları. Sonra Grevena’da Yorgo (Giannopulos) ile buluştuk ve onun kasabasının civarını gezdik. Geliş-gidiş toplam 700 km yol yapmışız 3 günde. 

Yanya (İonnina) önemli bir kent. Osmanlılar burayı Konstantiniye’den önce fethetmiş (1430) ve 1868’e (Mekteb-i Sultani’nin kuruluşu) kadar yönetmiş. Pamvotis gölü kenarında dağların arasında güzel bir kent. Buranın en önemli tarihî şahsiyeti bugün hâlâ Tepedelenli Ali Paşa.(1740-1822) 

Bir de bizim Hariciye’de ‘’Yanyalılar Kliğinden’’ söz edilir. 

Suriçi’ni çevreleyen surlar neredeyse olduğu gibi muhafaza edilmiş. 40 dereceye yaklaşan sıcaklıkta hızlıca dolaştık 70 bin nüfuslu kentin merkezini. Sonra da Ali Paşa’nın öldürüldüğü adadaki Pandeleimon Manastırı'na gittik.

Ali Paşa, Arnavutluk’un Tepelena kasabasında doğmuş. Türk tarih yazımına göre aslı Kütahya’dan geliyor ve ataları iki ayrı versiyona göre farklı tarihlerde savaşmak için Arnavutluk’a gitmiş. Ne var ki. Arnavut ve Batılı tarihçilerde bu bilgi pek rağbet görmemiş. Zengin bir ağanın çocuğu ama doğru dürüst bir eğitim görmemiş. Okuma yazma bildiği bile tartışmalı. Annesinin tecavüze uğradığı, babasının da öldürüldüğü yazılı. Kendisi de genç yaştan itibaren çetecilik yapmış. (Bkz. Sigmund Freud).

Türk tarihçileri haddinden fazla Türk merkezli bir zihniyete sahip. Sadece tarihçiler değil, resmî gazeteciler hatta toplumun devletçi-milliyetçi kesimi de Türkleri çok seviyor, hatta Türklere hayran ve olumlu, iyi, başarılı buldukları her olguyu, her şahsiyeti araştırmadan çekinmeden hemen Türk ilan ediveriyor. Hitler’in sütannesi Türktü, bu nedenle Türkiye’ye saldırmadı değil mi? Bugün bile, İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu'nda öldürülen Jamal Khashoggi Türk medyasında hemen Cemal Kaşıkçı olmuştu. Cesedi Bodrum sahiline vuran Kürt çocuğu Alan da hemen Aylan oluverdi. Her şeyi Türkleştirince seviniyoruz. 

Ali Paşa’nın Türk olduğu çok tartışmalı. Arnavutların bir Türk’ü ulusal kahraman olarak benimsemeleri herhalde pek mümkün değil. Bugün bir tek Tepelan’da Ali Paşa heykeli var. Dönemin çizimlerinde Ali Paşa, açık renk tenli, tasvirlerde mavi gözlü bir adam. Dahası Türkçe’yi doğru dürüst bilmediği gibi egemenlik kurduğu bütün bölgelerde Yunancayı teşvik etmiş. Kendisi de kamu işlerinde Yunanca, özel hayatında Arnavutça konuşuyor. İslam Ansiklopedisindeki maddede bile İslamiyete yönelik herhangi bir katkısından söz edilmiyor. Yunan kaynaklarında ise açıkça ‘’Bir tek cami yaptırmadığı halde çok sayıda Kilise ve Manastır inşa ettirdi’’ deniyor. Adadan dönerken Yanya kalesine baktım. Ön tarafta iki caminin minaresi harap da olsa hâlâ ayakta. Biri eski Fethiye camii. 

Bazı Türkî kaynaklar Ali Paşa’nın ecdadının Konya üzerinden Kütahya’dan gelen Mevlevi ya da Bektaşi bir aile olduğunu yazıyor. Benim bakabildiğim Yunan, Arnavut ve Batı kaynakları ise Ali Paşa’nın aile kökenlerini Arnavutluk’a bağlıyor. Yanya kalesinde Tepedelenli’nin Epir Kralı Pirus’un soyundan geldiği yolunda Ali Paşa döneminden kalma Yunanca bir kayıt mevcut. 

Tepedelenli diye bir yer yok aslında. Ali Paşa’nın doğduğu Arnavut kasabasının adı Tepelan. Halk dilinde döne dolaşa Tepedelenli olmuş değil mi?

Ali Paşa gaddar bir adam. İlk kayınpederinden başlayıp yüzlerce belki de binlerce insan öldürmüş ya da ölümüne neden olmuş. Adadaki Ali Paşa Müzesinde ‘’Çok sert ve adil’’ bir adamdı, deniyor. Adaleti herkese eşit zulüm uygulamasından kaynaklansa gerek…

Ali Paşa çok zengin bir hükümdar. Bölgede onlarca çiftliği var. Gasp, iyi gelir getiriyor. Ölümünden sonra bölge sakinleri Yanya’da ve adada Ali Paşa’nın gizlediği hazinesini aramış, hala da arıyor! Kaşıkçı Elmasını da genç eşi Vassiliki’ye armağan ettiği rivayet edilir. Bu kanlı bıçaklı seri ve kitlesel katil hükümdarı şirin göstermek için turistik broşürlerde ve müze kitapçığında yaşlı Ali Paşa’nın genç eşinin kucağında mest olmuş resmini koymuşlar. Çok romantik!

Ali Paşa, II. Mahmut’tan önce hüküm süren 3. Selim (1789-1807) ve 4. Mustafa (1807-1808) dönemlerinde Saray’daki adamları, rüşvet ve hediyeler sayesinde merkez-taşra ilişkilerini nispeten dengeli bir şekilde sürdürmüş. Halbuki o zamanlar da yeteri kadar vahşi. Yanya Valisi diye biliniyor bir başka ünvanı Yanya Arslanı. Batılılar ona Doğu’nun Napolyon’u da diyor. Çünkü bölgede çok sayıda yol, bina, kışla, okul filan yaptırmış. Ali Paşa, bu kadar güç sahibi iken bölgede İngilizlerle Fransızlarla da ilişkiye geçiyor. Kendi donanmasını bile kurmuş. Lord Byron kendisini ziyaret etmiş ve etkilenmiş. Alexandre Dumas’nın bir romanının başlığı Ali Paşa, oğul Dumas da bir romanında Tepelanlı’dan sözediyor. İsmail Kadare’nin bir romanında da Ali Paşa kahraman. Ali Paşa’nın PR’ı da fena değil. Maiyetindeki Müslüman bir Arnavut, Paşa için 15 bin dizelik Yunanca bir methiye döşenmiş. Karşılığında kaç torba altın aldığı kayıtlara geçmemiş. Örtülü ödenekten…

Kendisi özerk hatta bağımsız bir hükümdar gibi davranıyor. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla da temasta ve onun Mısır’da yaptıklarından esinleniyor. Saray rahatsız. Reformcu Padişah 2. Mahmut, Ali Paşa’nın üzerine 50 bin kişilik ordu gönderip kellesini alıyor. Başsız vücut Yanya’da Fethiye Camiine gömülüyor. Kelle de Topkapı’da Batılı sefirlere ibreti alem olsun diye sergilendikten sonra Silivri Kapı mezarlığına defnediliyor. Arnavutluk hükümeti yakın bir geçmişte Ankara’dan bu kellenin Arnavutluk’a iadesini talep ediyor. Gerçi Bardakçı’nın bir yazısına göre kellenin bulunması pek mümkün değil. Ayrıca kelle de Türk ya... Verir miyiz bilemem?

Sadece Türk tarihçileri değil Yunan tarihçileri de Ali Paşa’nın Saray’a başkaldırmasının, Yunan Bağımsızlık hareketine olumlu katkıda bulunduğunu kabul ediyor. Yunan bağımsızlık hareketinin bazı önderleri zaten eskiden Ali Paşa’nın maiyetinde idi. Ali Paşa’nın trajedisi, bir zamanlar 70 bin kişilik orduya sahip olan yerel hükümdar, üzerine Osmanlı ordusu geldiğinde, yanında en fazla 50 Arnavut’tan oluşan yakın koruması kalması. Halk zaten kendisini pek tutmuyor, Yunanlılar bağımsızlık cephesine geçmiş. Eski eşkıya, sonra Mutasarrıf, Vali, büyük devlet adamı filan ama dengeler değişince cısçıplak kalıvermiş ortada. 

Yunan bağımsızlık savaşı ve başarısını tek başına Ali Paşa’nın ihanetiyle açıklamak da ancak bazı Türk tarihçilere mahsus bir yaklaşım.

Ali Paşa’nın torunlarından gazeteci Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu (Deli Nazif, 1901-1970) ecdadının mezarını temiz tutmaya çalışmış ama geçmiş o kadar temiz olmadığı için zor bir girişim…

Ali Paşa’nın Osmanlı’ya attığı kazık anlaşılan o kadar büyük ki bugün hala onu lanetle anıyor Osmanperver milliyetçiler. Tepedelenli biraz kendi adına ama daha çok Padişah adına ahaliyi kesip biçerken ağzını açmayanlar hatta onu övenler aradan yıllar geçmesine rağmen bugün garip bir güncelleme ile arkasından konuşuyor. Mesela amatör bir tarihçi, ‘’Genetik İhanet’ başlıklı kitabında, Ekonomi eski Bakanı Kemal Derviş’in Ali Paşa’nın soyundan geldiğini yazarak onun da ‘’emperyalistlerin maşası’’ olduğunu filan savunuyor. Ah bu Batı olmasa dünyayı ele geçirecektik!

Akit gazetesinin bir yazarı da Ali Paşa ile Fetullah Gülen’in resimlerini yan yana koyarak ‘’iki hain’’ arasındaki benzerliklerden dem vuruyor. Dün, bugün ve yarın ne kadar kötülük varsa hepsi FETÖ yüzünden zaten!

Neyse… Biz dönüş yolunda merkeze başkaldıran Ali Paşa muhabbetini sürdürürken, her tarihi olayı Yunan mitolojisi göndermeler ve Marksist perspektifle ele alan Yorgo, ilginç bir şey anlattı: Yunan İç Savaşında iktidarı ele geçirmek mümkün iken burjuvaziyle uzlaşıp dağlardaki Partizanların mahvolmasına sebep olan Komünist Parti yönetimine muhalefet eden önderlerden birinin de kellesi gitmiş. 1822’den 1949’a…

Bir yöreye eşkıya hükümdar olursa, Osmanlı geleneği egemen oluyor oraya ve gidiyor kelleler bir süre sonra.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi