Suruç katliamının yıl dönümü: Tanıklar için 4 yıl nasıl geçti?

Suruç katliamının yıl dönümü: Tanıklar için 4 yıl nasıl geçti?
Amara Kültür Merkezi’nin bahçesinden sağ kurtulanlar, adalet mücadelesi ve çocuklara yarım kalan borçlarını ödeyerek hayata tutunduklarını belirtiyor.

Derya OKATAN


ARTI GERÇEK- 20 Temmuz 2015 tarihinde 33 kişinin yaşamını yitirdiği Suruç katliamının üzerinden 4 yıl geçti. Suruç’ta evlatlarını, arkadaşlarını yitiren insanlar, bu 4 yılı her ayın 20’sinde Kadıköy’de ve Urfa’nın Hilvan ilçesindeki göstermelik davada adalet arayarak geçirdi. Kimisi de o gün Kobaneli çocuklara oyuncak götüremese de başka çocukların yüzünü güldürdü. Amara Kültür Merkezi’nin bahçesinden sağ kurtulanlar ancak böyle hayata tutunduklarını belirtiyor. 

Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun çağrısıyla Kobane’nin yeniden inşası için Türkiye’nin dört bir yanından yola çıkan büyük çoğunluğu genç yüzlerce kişi, 20 Temmuz sabahı Suruç’a vardı. Amara Kültür Merkezi bahçesinde kahvaltı yaptıktan sonra Kobane’ye doğru yola çıkmayı planlayan gençler, vahşi bir katliamla durduruldu. Bir IŞİD militanı üzerindeki bombayı patlattı. Katliamda 33 kişi yaşamını yitirirken, onlarca kişi de yaralandı. 

Ailelerin ve SGDF’nin adalet mücadelesi devam ederken, katliamdan sağ kurtulanlar aynı zamanda o gün yarım kalan borçlarını başka şekillerde tamamlaya çalışıyor. 

‘DÜNYANIN BİR UCUNA GİTTİM, KOMŞUMA GİDEMEDİM’

Onlardan birisi Cansu. Kobaneli çocuklarla drama yapmak için yola çıkmıştı. Daha önce zaten çocuklarla ilgili projelerde yer almış, hatta Hindistan’a giderek oradaki çocuklarla drama yapmış. 

"Dünyanın bir ucuna, Hindistan’a bile gittim, ama komşuma gidemedim. Kobane’de drama yapacaktık, oyunlar oynayacaktık" diyor. 

"4 yıl nasıl geçti?" sorusuna yanıt verirken biraz zorlanıyor. "4 yılın ilk 1-2 yılı idrak etmeye; neler oldu, biz neler yaşadık, gidenler hiç dönmeyecek mi, bunları anlamaya çalışarak geçti. Sonra mahkemelerin neler yapmadığını gördük, bunun verdiği yoğun haksızlık duygusuyla geçti. Sonra ise artık hayata devam etmeliyim dediğim, bir parçası olduğum o an için neler yapabilirim düşüncesiyle geçti. Yani önce anladım, sonra kabullendim, öfkelendim ve son olarak bununla yaşamaya çalıştım." 

‘ORADA OLDUĞUMU HÂKİME ANLATAMADIM’

Cansu, Suruç’ta devam eden dava süreci ve davaya müdahil olamamasına çok tepkili. Mahkemenin müdahilliğini neden reddettiğini şöyle anlatıyor: "Orada olduğuma dair kanıt götürdüm. Psikolojik olarak yaralandığıma dair psikiyatrının hazırladığı dosya ile gittik, yine de müdahilliğim kabul edilmedi. Hâkim, ölümcül bir yara almadığımı, ameliyata girecek durumda olmadığımı, ölenlerden birisinin yakını olmadığımı söyledi. Oysa birisinin değil, hepsinin yakınıydım. Orada öldürülmediğim için hiçbir şeyin parçası olamadım. Yaşadığımız ruhsal yıkım onların umurunda değildi." 

‘YARIM KALAN BORCUMU YERİNE GETİRMEYE ÇALIŞIYORUM’

Cansu, Suruç katliamının ardından şimdi mültecilerle ilgili çalışma yürütüyor. Bugünden baktığında Kobane’ye gitmek istemelerinin ne kadar doğru bir karar olduğunu anlatıyor: 

"Biz, insanlar savaşın ardından kendi evlerinde, topraklarında yaşamaya devam edebilsinler, başka yerlerde sürgün gibi yaşamak zorunda kalmasınlar diye oraya gidecektik. Okulları, hastaneleri, kütüphaneleri, parkları olacaktı. Bu bir başlangıç olacaktı. En azından bizim kafamızdaki plan buydu. Bunun ne kadar gerekli ve önemli bir adım olduğunu ve engellenmesinin hem Türkiye hem Ortadoğu halkları için ne kadar büyük kayıp olduğunu, yerinden edilen insanların Türkiye’de karşılaştıkları ırkçılık ve korkunç yaşam koşullarını gördükçe daha iyi anlıyoruz. Şu an ben Suruç’ta yarım kalan borcumu yerine getirmeye çalışıyorum.

"Ben daha önce Hindistan’a gidip çocuklara yardımcı olabildim, ama komşuma, Kobane’ye gidemedim. Amacımız dayanışmaydı. Yaralı olanın elinden tutmaktı. Yaralanacağımız ihtimalini biliyorduk, ama bu kadar hain bir saldırıyı beklemiyorduk. Bunu aşmamız daha uzun yıllar alacak belki. Ama asıl olarak iktidarın yüzleşmesi gerekiyor." 
Yeni başladığı kitap çalışmasından da bahseden Cansu, Suruç’ta yaşamını yitirenler için "düş yolcuları" denildiğini hatırlatarak, ekledi: "Düşlerinin peşinden giden çocuklarla ilgili bir kitap çalışmak istiyorum. Yeni başladım, uzun yıllar alacak herhalde." 

SORUMLULAR DEĞİL KATLİAMDAN KURTULANLAR YARGILANDI

Katliamın bir diğer tanığı Ceren Çoban. 
Suruç’a gittiğinde 18 yaşındaydı. Katliamdan küçük yaralarla kurtuldu. 10 Ekim Ankara katliamını da yaşayan Çoban, Hilvan’daki davanın ilk duruşmasında SGDF adına müdahillik başvurusunda bulundu. Bu konuşması nedeniyle "Cumhurbaşkanına hakaret" suçlamasıyla yargılanıyor. Aynı zamanda Suruç katliamının 2. yıl dönümünde yaptığı paylaşım nedeniyle 3 ay cezaevinde kaldı. 

"Suruç Kobane’nin inşasına gitmek demekti" diye söze başlayan Çoban, barbar tecavüzcü çeteler karşısında zafer kazanan ve yeni bir yaşamı kurmaya çalışan Kobane halkına yardım etmek için yola çıktıklarını söyledi. Aynı zamanda Rojava devriminin bir parçası olmak ve devrimden öğrenmek istediklerini dile getiren Çoban, katliam gününü şöyle anlattı: 

"19 Temmuz’da hepimiz farklı şehirlerden yola çıkmıştık. 20 Temmuz’da Amara’nın bahçesine vardığımızda 300’ü aşkın insan bir devrime dokunmaya yola çıkacaktı. Çok renkli bir bahçeydi. Herkes çok heyecanlıydı. Çok farklı insanlar vardı, anarşist gençler, sosyalist gençler, çocuklara kıyamadığı için yola çıkan Nazegül anneler… O gün garip bir atmosfer vardı Suruç’ta. Sınır nöbetleri döneminde çok yoğun asker-polis ablukası varken, o gün çok sakindi. Çevrede asker-polis yoktu. Sadece bizim aracımız bir kez durduruldu. Biz tabii aylar sonra öğrenecektik, aslında canlı bomba ihbarı geldiğini ve önlemler alınmadığını."

Katliamdan sonra üzerlerine atılan gaz bombalarını, yaralıların taşınmasının engellenmesini hatırlatan Çoban, "Baştan aşağı örgütlü, kolluğun ve devletin hem önlem almayarak hem de sonrası saldırılarla bir parçası olduğu bir katliamdı" dedi. 

‘GEÇMİŞİ AYDINLATMADIKÇA YARINLARI KURAMAYIZ’

7 Haziran seçimlerinde güç kaybeden AKP’nin yönetememe halinden katliamlar siyasetiyle çıkmaya çalıştığını ifade eden Çoban, katliamdan sonra başlattıkları adalet mücadelesinde de zorluklarla karşılaştıklarına dikkat çekti. Çoban, soruşturmaya 18 ay boyunca gizlilik kararı getirildiğini, sonra önlerine gelen davada hiçbir kamu görevlisinin olmadığını gördüklerini, yargılanan tek sanığın duruşmalara dahi getirilmediğini, Hilvan’da asker ablukası altında geçen duruşmaları anlatarak, "Gerçekten bir tane mi bu katliamın sorumlusu" diye sordu. Çoban, şöyle devam etti: "Önlem almayan İçişleri Bakanlığı, IŞİD’e öfkeli çocuklar diyerek olağanlaştırmaya çalışan siyasetçiler, savaş siyaseti yürütenler, Suruç’ta yaşamını yitirenleri terörize etmeye çalışanlar bu sürecin parçası değil mi?"

Müdahillik başvurusunda bulunurken "cumhurbaşkanına hakaret" suçlamasıyla karşı karşıya kalmasına dair ise Çoban, "Söylediklerimiz sadece yaşadıklarımızdı. O bahçeye neden gittiğimizi ve neden yok edilmek istendiğimizi anlatmıştık. Biz o cehennemi yaşadıysak bunun siyasi sorumluları vardır, sadece o pimi çeken değildir. Ben canlı bombanın yanmış kafasını gördüm ama onu oraya getirenler kimlerdi, IŞİD’in hücre evleri açmasını sağlayanlar, örgütlemesine göz yumanlar kimlerdi?" diye sordu.  

TRAVMALARIN HEPSİ TOPLUMSAL ACILAR

4 yılın, neden yola çıktıklarını unutmayarak ve o düşü gerçek kılmaya çalışarak geçtiğini dile getiren Çoban, şöyle devam etti: "Bize yaşatılan her şeye rağmen insan kalmaya çalışarak geçti. Her bir adaletsizliğin yeni adaletsizlik doğurduğunu kendime hatırlatarak ve o adalet arayışının sadece Suruç değil aynı zamanda Rabia Naz, Şule Çet, Çorlu için de adalet olduğunu bilerek geçti." 

Acılardan, travmalardan bahsetmemesi dikkatimi çeken Çoban, bunu ise şöyle açıkladı: "Bu dönemde birçoğumuz psikolojik destek aldı. Durum çok travmatik ama bunların hepsi çok toplumsal acılar. Her birimiz toplumsal bir yazgıdan payımıza düşenleri yaşıyoruz. Bu yazgıyı değiştirmediğimiz sürece bu travmaların arasında sürüklenip gidermişiz gibi geliyor. Somalı aileler Suruç ailelerine zeytinyağı göndermeseydi, Suruç aileleri Çorlulu ailelerin yanına gitmeseydi kendi acılarımızla dipsiz bir kuyuya girerdik. Bunu bireysel kabul edersem yaşamak için sebebim kalmazdı."

33 KİŞİ ÇEŞİTLİ ETKİNLİKLERLE ANILACAK

Suruç katliamının yıl dönümü dolayısıyla bugün bazı kentlerde anmalar gerçekleştirilecek. 33 kişi, mezarları başında anılacak. Yanı sıra İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır, Urfa, Adana, Samsun ve Rize Fındıklı’da eş zamanlı basın açıklamaları yapılacak. 

Bu anmalarda yine adalet talebini dile getireceklerini söyleyen Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyesi Neslihan Duran, anmaların tüm gençlik örgütleriyle ortak düzenleneceğini belirtti. Katliamın ardından adalet mücadelesinin gençlik örgütlerinin ortak mücadelesine dönüştüğünü hatırlatan Duran, çünkü katliamın sadece SGDF’yi değil Rojava devrimine dokunmak isteyen gençliği hedef aldığını söyledi. Duran, gözaltı, tutuklama, polis saldırılarıyla karşılansa da adalet mücadelesinden vazgeçmeyeceklerinin altını çizdi. 
 

Öne Çıkanlar