Seçimler bitse de insana dönsek

Siyasetçilerin belediye başkanlığı koltuk kavgasını bir süre daha konuşacağız mecbur. Fakat hangi ilçede hangi partinin adayının kazanacağı meselesi bu kadar hayati bir öneme sahip mi gerçekten? Seçimler bitsin de gerçek kavgaya dönelim.

2007 yılı genel seçimlerinde Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ufuk Uras’ın bağımsız aday olarak seçimlere girmesi, sol içinde sıkı tartışmalara yol açmıştı.

Popüler isimlerle ilerlemek, siyaseti popülariteye hapsetmek sakıncalıydı. “Tek temsilcili bir seçim kampanyası mı, örgütlü ve kitlesel bir mücadele mi?” diye soruluyordu. Abartılmış kahramanlar yaratmak kaçınılmaz olarak hayal kırıklığı getirirdi. Her şey seçim demek değildi.

“Vahşi bir ormana salınan tek temsilci, orman kurallarını değiştiremez” deniyordu. “Kendisi vahşileşir” diye uyarılar yapılıyordu.

O seçimlerde Ufuk Uras milletvekili olmayı başardı. Fakat uzun vadede ortada ne ÖDP kaldı ne Ufuk Uras kaldı ne de anlamlı bir tartışma. Dönemin en ağır eleştirilerini yapan Troçkist önderler, Stalinist TİP’te Gökhan Zan kampanyası yapıyorlar artık. Ormanın kuralları gerçekten de milim değişmedi.

Yine 2007 genel seçimlerinde Prof. Dr. Baskın Oran İstanbul 2. Bölgeden bağımsız aday olmuştu. DEM geleneğinin o dönemki partisi DTP önce destek açıklaması yapmış ancak daha sonra DTP'nin İstanbul İl Başkanı Doğan Erbaş aynı bölgeden bağımsız adaylığını ilan etmişti. Sonuçta oyların toplamı bir adayın seçilmesine yetmesine rağmen hem Oran, hem Erbaş Meclis’e girememişti.

O dönemde de “Kürtlere mesafe koyan sol”, “Kürtlerin oyuyla seçilen solcu” tartışmaları vardı. Uzun vadede Kürtlere mesafe koyan soldan bugünün ulusalcılarına evrilenler çok oldu. Kürtlerin oyuyla seçilen solculardan Kürtlere madik atanlar daha çok oldu. Kürtlerin kızıp da seçtirmedikleri siyasetçiler ise çoktan tarih oldu.

Seçimler siyasetin ve siyasetçilerin en çok yamulduğu zaman dilimidir. Hiçbir seçimde hiçbir etik sorun çözülememiştir. Koltuk sevdası, hiç beklemediğimiz insanlarda dahi kanser gibi yayılmıştır. Güç ve ihtiras arzusu halka umut olarak pazarlanmıştır. Türkiye’de siyaset hep leş gibidir.

Memleketin siyasi hafızası Çetin Altan’ın veciz sözündeki gibidir gerçekten: “Türkiye bir don lastiğidir gibidir. Çekersin, çekersin, bir bırakırsın; aynı yere döner.”

Yerel seçimler için artık gün sayıyoruz. Seçim kaybetmiş muhalefetin at pazarlıkları yapan tüccar düzeyinde alçaldığı bir seçime giriyoruz. Anlı şanlı muhalefet partileri, kazanabilmek için ceplerindeki son kuruşları rulet masasına yatıran kumarbazlar gibi olmuş.

Seçimler bitse de insana dönsek…

Türkiye Devleti Kürtlere karşı savaşı büyütme hazırlıklarına tam gaz devam ediyor. Hakan Fidan yanına tüm güvenlik bürokrasisini alarak 5 günlük bir Irak ziyaretinde bulundu. Baharın gelmesiyle birlikte hem Irak’ta hem Suriye’de geniş ölçekli bir savaş hazırlığı sürdürülüyor.

Bu durum binlerce insanın katledilmesi, yüzbinlerce insanın göç etmesi anlamına geliyor.

Türkiye dünya kölelik endeksinde 5. sırada. Ülkede milyonlarca düzensiz göçmen barınıyor. Ülkede gerçek anlamda köle sahipliği var ve köle satışı yapılıyor. Telegram hesaplarında çocuklar, genç kızlar satılıyor. Türkiye organ ve insan kaçakçısı bir ülke olmuş. Köle sıfatında işçi çalıştırmada dünyanın en rezil durumundaki ülkeler arasındayız.

Açlık sınırında yaşıyoruz. Çocuklarda eksik beslenmeye bağlı zeka gerilikleri baş gösteriyor. Milyonlarca insan barınma ve beslenme sorunuyla yüz yüze. Derin yoksulluk ile beraber toplumda şiddet, çeteleşme, fuhuş, gasp gibi suçlarda zirve yapmışız. Adalet mekanizması çalışmıyor. Mahkemelerde “beraat” tarifesi var. Sokaklarda adaleti mafya sağlıyor. Saray, memleketin tüm zenginliklerini kendi çevresine ve savaşa ayırıyor. Toplum çürüdü artık.

Siyasetçilerin belediye başkanlığı koltuk kavgasını bir süre daha konuşacağız mecbur.

Fakat hangi ilçede hangi partinin adayının kazanacağı meselesi bu kadar hayati bir öneme sahip mi gerçekten?

Abartılmış kahramanlara bu kadar inanıyor muyuz gerçekten?

Bir koltuğa oturunca yamulan siyasetçileri bu kadar savunabiliyor muyuz gerçekten?

O kadar önemli mi bu yerel seçimler?

Peki, sözlerimi geri alıyorum. Bu yerel seçimler tarihi bir önem taşıyor, anlaştık.

Biz yine de uyanık olalım, yanı başımızda yaklaşan felaketleri unutmayalım derim.

Seçimler bitsin de gerçek kavgaya dönelim.


Hayko Bağdat: 1976 yılında Rum bir anne ve Ermeni bir babanın dördüncü çocuğu olarak İstanbul’da doğdu. 1994’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü‘ne başladı. Babasının beklenmedik vefatı sebebiyle eğitimini tamamlayamadı. 2002'de Yaşam Radyo’da Türkiye’de ilk azınlık sorunlarını gündeme taşıyan “Sözde Kalanlar” programı ile gazeteciliğe başlayan Bağdat, Türkiye’nin önemli basın organlarından gazetecilik, köşe yazarlığı ve yorumculuk yaptı. 2007'de katledilen Hrant Dink’in ardından kurulan ve adalet arayışını sürdüren “Hrant’ın Arkadaşları” ekibinin kurucuları arasında yer alan Bağdat’ın “Türkiye’de Ermeni ve öteki olmayı” anlatan ilk kitabı ‘Salyangoz’ 2014’te, ikinci kitabı ‘Gollik’ 2015 yılında, üçüncü kitabı ‘Kurtuluş Ҫok Bozuldu’ ise 2016 yılında okurlarıyla buluştu. Kitabından esinlenerek kurguladığı tek kişilik gösterisi Salyangoz, 2016’da seyirci ile buluştu. 2017’de Almanya’ya taşınan Bağdat, Berlin’de gazeteci...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hayko Bağdat Arşivi